*amor est vitae essentia * aşk hayatın özüdür*
"Taeyang..." Israrcı ama yumuşak bir sesle iknaya çabalayan hiçbir ses o an Taeyang'ı sakinleştirmeye yetecek gibi görünmüyor. Yalnızca onu anlamaya ve mutlu etmeye çalışan bu ses bile gram etkilemiyor onu.
"Ne de olsa burada İSTENMEYEN benim. Sen. Burada. Kal." Canının ne kadar yandığını belli etme yolu bu Taeyang'ın. Kırıldığı kelimelerle saldırmak. Youngbin'i pişmanlığın altında ezilmeye sürükleyen kelimeler etkilerini gösterse de duruşunu korumaya çalışıyor Youngbin çaresizce. Damarlarında dolaşan öfkeye rağmen sakin görünen bakışlarıyla son bir kez onları yerine sabitledikten sonra hızlı adımlarla "odalarına" gidiyor Taeyang.
.
.
.
Taeyang, adımlarını takip eden Hwiyoung'a dönüp bir kez bakmadan devam ediyor yürümeye. 'Yine loş koridorlar...' İçinden geçen kelimeler, biraz önce kulağına çarpanlar ve zihninde dolaşan anılar, ihtimaller ve her şey birbirine... daha sonra koridorun loşluğuna karışıp göz pınarlarına doluyor Taeyang'ın. Gözyaşlarına dönüşüyor öfkesi... Damlalar düşüyor, adımları hızlanıyor... Kendine kızıyor sonra düşen her bir damla için... Her şey loş geliyor...
Hwiyoung'un arkadan seslenişleri kulaklarına ulaşmıyor gibi sessiz ilerliyor Taeyang. Kendinden başka bir şey duymuyor sanki. Ama kendinden ya da dışarıdan... ulaşan her kelime canını yakıyor Taeyang'ın. Odalarına varıyor sonunda. Kapı kapanıyor. Öylece kalıyor bir an... Gözlerini kapatıp nefeslerini kontrol ediyor.
Hwiyoung açıyor kapıyı yavaşça. Zamandan ağır gibi adımları artık. Yaklaşıyor ve yaklaşıyor. Kollarını sarıyor dokunmaya korkarak. "Yüzün bana dönük olmasa da kalbim hep sana bakıyor." Hwiyoung'un dokunuşlarıyla kendine geliyor Taeyang. Ellerini ayırıyor kendinden, ona dönmüyor. "Hwiyoung, onların yanına dön."
"Yanında kalmak istiyorum." Hwiyoung tekrar dokunmaya korkarak en yumuşak sesini bulmaya çalışıyor.
"Onların yanına dön. Dawon ve Youngbin hyung'a onlar adına mutlu olduğumu söyle. Beni düşünme. Çocuk değilim." Düz ve neredeyse ifadesiz sesiyle sözlerini bitirir bitirmez bahçesine gidiyor Taeyang. Kapıyı kapatıyor. Yavaş ve yorgun adımlarla minik lotusunun yanına varıyor. Yavaşça oturuyor. Dalgın bakışlarıyla minik yaprakları okşarken dizlerine sarıyor ellerini. Geçen zamanla eş düşüyor sanki gözyaşları.
Neredeyse gecenin tamamını minik lotusunu izleyip düşen gözyaşlarını silmekle geçirdikten sonra gözlerindeki ağrıyı ancak fark edebiliyor Taeyang. Gözlerini kırpmak bile bir acı haline gelmiş artık. Kişiyi en çok kıran sevdiği insanların yarası, bunu öğrenmişti çoktan. Ama bildiği halde tekrar tekrar yıkılıyordu bu sebep yüzünden, şimdi olduğu gibi. İçinde kırılan tarafı susturamasa da neredeyse sakinleşmişti. Düşünceleri gecenin başından beri ilk kez Hwiyoung'a dönüyor. Sinirini ondan çıkardığının farkına vardığındaysa pişmanlık dolmaya başlıyor zihnine. Oturduğu yerden kalkmadan önce minik lotusunun açık pembe yapraklarını incitmeye korkar gibi hafifçe okşuyor.
"Üzgünüm çiçeğim. Gönlünü alacağım."
Ayağa kalkarken son bir kez sevgiyle bakıyor, yeniden dolmamak için direnen gözleriyle veda ediyor minik lotusuna. Çok geçmeden kapının önüne geliyor. Ses çıkarmamak için kapıyı olabildiğince sessiz açmaya uğraşıyor. Aralıktan baktığı yatak boş. "Neredesin?" diye fısıldıyor yavaşça, karşısındaki manzarayla gözleri direnmeyi bırakıp damlaları salıveriyor yeniden. Dengesini kaybettiğini hissedince kapının kulpuna tutunuyor, gözlerini kapatıp başını eğiyor.
Sonunda dengesini bulup gözlerini açtığında Hwiyoung'un kapının kenarında otururken uyuyakaldığını fark ediyor. Kapının kenarına iliştirdiği postiti fark ediyor sonra.
"Üzgünüm meleğim. Seni bırakıp gidemem."
Bakışları daha da buğulanıyor Taeyang'ın. Açtığından çok daha sessiz bir şekilde kapatıyor kapıyı. Yavaşça yatağa doğru ilerleyip üzerindeki örtüyü alıyor. Hwiyoung'un yanına oturuyor onu uyandırmamaya çalışarak. Üzerini örtüyor. Uykuya bulanmış gözlerinde gözyaşlarının kırmızı izleri var, kirpiklerinde damlaların bıraktığı izlere karışmış yorgunluk. İçinden defalarca özür diliyor Taeyang. Tutmadığı, tutamadığı gözyaşlarına ekliyor pişmanlığını.
"Keşke silebilsem gözlerinden bu kırmızı izleri." Bir fısıltıdan farksız sesine karışıyor Hwiyoung'un pembe dudakları. Uykusunun masumiyetinde kaybolmak istiyor Taeyang, kendisini içine çeken uykudan habersiz. Ve sevdiğinin yanında teslim ediyor kendini; Hwiyoung'un, hep ona varan düşüncelerinin ve ikisini şefkatle saran uykunun kollarına.
***
*Yazar Notu*
Yazarınız da kendini daha güzel yazma umudunun kollarına bırakıyor. Ah, gerçekten... Keşke daha güzel kelimeler bulabilsem. Sizi seviyorum, umarım beğenirsiniz bölümü, yeterince iyi olmasa da ♡ Ayrıca daha önceden yazdığım HwiTae özel bölümü normal şartlarda bu bölümden sonra olacaktı. Bu yüzden bölümlerin yerini düzenledim. Haberiniz olsun bebekler.
***
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iustitia | rochan * hwitae
Fanfiction"Fere libenter homines id quod volunt credunt." Demem o ki, insan, olmasını umduğu şeye inanır. Onların güzel anlar yaşamış olmasını umuyorum yalnızca...