*beneficium accipere, libertatem est vendere * yapılan bir lütfu kabul etmek, özgürlüğünü satmaktır*
Taeyang, Hwiyoung'un kolları arasında aralamıştı gözlerini. Bir yandan nerede olduğunu fark ederken bir yandan yavaşça hareketlenmeye ve doğrulmaya çalışmıştı. Çabası boşa çıkmış, kollar onu daha sıkı sarmış ve hareket etmesini engellemişti. Başını hafifçe Taeyang'ın başına yaslarken ne düşündüğünü kolayca ele vermeyen neredeyse ifadesiz bir sesle aralanmıştı Hwiyoung'un dudakları. "İyi misin?"
"Rowoon nasıl? Neden onun yanında değilim?" Taeyang, hâlâ kıpırdanıyor ve Hwiyoung onu sıkıca tutmaya devam ediyordu.
"Yorgunluktan bayıldın. Youngbin gelmek üzere ve sen Rowoon uyanana kadar uyumak zorundasın."
Taeyang ne kadar güçlü görünse de bedeni bu kadar uzun süre uykusuz kalmayı ve endişeyi kaldıramamış ve bayılmıştı. Yine de vazgeçecek ve yeniden uyumayı kolayca kabullenecek gibi değildi. "Rowoon'u görmek istiyo-"
"Uyu..!"
Hwiyoung bir koluyla Taeyang'ı sararken bir eliyle de onun gözlerini kapatmıştı. Sesinde buyurgan bir ton vardı. Karşı gelmenin imkansız olduğu bir ton... Taeyang ne kadar ısrar ederse etsin işe yaramayacağını anlamıştı. Bir süre kıpırdanıp kurtulmaya çalıştıysa da yeniden başarısız olunca kendini uykunun yumuşak kollarına bıraktı, istemeden de olsa. Uyandığında kendine kızabilirdi Hwiyoung'un kollarında uyuduğu için. Ama ne kadar inkar etse de bu odada onun güvende hissetmesini sağlayan hafif bir yeşil çay kokusu vardı. Karanlıkla karışıyordu koku. Sonra karanlık, koku ve Hwiyoung'un düşüncesi, Taeyang'ın düşüncelerine karışıyordu. Uyumadan önce hangisinin daha baskın olduğunu bilmediği onlarca duyguyla çatışıyordu Taeyang. Sesi fısıltı hâlinde çıkabilmişti ancak.
"Rowoon... lütfen iyi ol..."
.
.
.
Taeyang bir süre sonra ter içinde uyanmıştı. "Rowoon..!" Bir an sonra kâbus gördüğünü fark etmişti. Hwiyoung'un eli saçlarında geziniyordu. O an Taeyang için nefesini sabitlemek hem gördüğü kabusun hem saçlarının arasındaki parmakların etkisiyle olup olabileceği en zor haldeydi. Kısa bir sürenin ardından Taeyang kendini toparladı, Hwiyoung'un kollarının arasından çıkıp yatağın köşesine oturdu. Yüzünü Hwiyong'a dönmeden sordu. "Youngbin geldi mi?"
"Rowoon'un yanında. Uyandığında bizi çağıracaklar." Taeyang sadece başıyla onaylamıştı. Elinden beklemekten başka bir şey gelmiyordu. Hwiyoung'a hissettiği kızgınlık içinde tekrar yükselmişti. İçinde bir yerde bu kızgınlığın bir kısmı kendine yöneliyordu, ona bu kadar kızgın olduğu hâlde kollarında uyuduğu için. Bu kızgınlık hissiyle baş etmenin ne kadar zor olduğunu düşündü Taeyang.
Uzun bir sessizliğin ardından, kızgın ama tedbirli bir sesle sormuştu. Ustalıkla gizlediği bir tedirginlik de vardı sesinin altında, ancak onu çok iyi tanıyan birinin anlayabileceği kadar iyi saklanmıştı. "Kanatlarını feda etmesi demek... artık yer altına ait mi demek?"
Daha soruyu sormadan cevabın bir şekilde hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Ama neler olacağını öğrenmek istiyordu. Dünya kurulduğundan beri, böylesine büyük fedakarlıkların karşılıksız kaldığı hiçbir yerde görülmemişti daha. Şimdi de karşılıksız kalmayacaktı elbette.
"Kanatlarını Chani için feda etti. Yer altında bu şekilde fedakarlıklar bir söz yerine geçer. Karşındakinin yanında olacağına ve onu koruyacağına söz verirsin. Bedeninin özgürlüğünü diğeri için feda etmek demektir bu. Bedenler birbirine bağlanır ve iki beden de aynı anda aynı acıyı çeker ya da aynı hazzı yaşar. Chani şimdiden Rowoon'un hissettiği acıları hissetmeye başladı bile, hafif de olsa. Rowoon uyandığında ve yer altına ait olduğunu sözleriyle de kabul ettiğinde daha da güçlenecek aralarındaki bağ. Birbirlerinden ayrılırlarsa ikisi de hem bedenen hem ruhen zarar görür."
"Ne güzel haber(!) Artık korumam gereken ve iyi olduğundan emin olmam gereken iki kişi var demektir bu." Taeyang'ın sesi şimdi tamamen ifadesizdi. Gözlerini kapatıp bu sözlerin gelebileceği bütün anlamları düşündü. Bir an sonra kapının çalmasıyla bölündü Taeyang'ın düşünceleri.
"Kralım, Rowoon uyandı."
***
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iustitia | rochan * hwitae
Fanfiction"Fere libenter homines id quod volunt credunt." Demem o ki, insan, olmasını umduğu şeye inanır. Onların güzel anlar yaşamış olmasını umuyorum yalnızca...