《29》

63 6 124
                                    

* medice, cura te ipsum * doktor, sen önce kendini iyi et *


*Youngbin*

Bazen kanınız damarlarınızdan çekilmiş gibi oturursunuz sadece ya da hareketleriniz sağlam bir bilinçten yoksun sadece savrulursunuz hayatın size verdiği sorumlulukların arasında. Bir süredir kağıtta bir bardaktan dökülmüş gibi duran kelimelere bakıyorum, anlamdan yoksun harfler denizi, çağrıştırdığı hiçbir şey yok, hiçbir anlamı yok. Dawon'a 'git' dediğim an sanki aklım da onunla çıkıp gitti bu kapıdan. Ya da ilk gördüğüm an aklım diğer bütün yolları unuttu, başka açıklaması olamaz ona dönen düşüncelerimin. Düşüncesini zihnimden uzaklaştırmayı denemiyorum bile, işe yaramayacağını biliyorum. Zaman geçtikçe yaptığım yanlışın ağırlığını daha çok hissediyorum. Yıllar geçse de, olaylar değişse de neden hep yanlış kararlar verdiğimi sorguluyorum. Dönmek istiyorum bu sefer, düşüncelerimin dönüp dolaşıp ona varması gibi Dawon'a dönmek istiyorum.

Her zaman çekmecede duran kutuyu çıkarıyorum bir an sonra. Üzerinde Şafak Ağacı'nın* bir tasviri bulunan gül ağacından bir kutu... Kilidi açıyorum. Eskimiş kağıdın kokusu gül ağacının kokusuna karışıp ciğerlerime doluyor, gözlerime dolan yaşlara eşlik etmek istercesine. Onlarca kelime geçiyor gözlerimin önünden. Kelimelerin sonuna yaklaştıkça ciğerlerimden çekiliyor nefesim, yalnızca kuru bir soğuk var ciğerlerimde artık. Son paragrafa geliyorum. Jihoon'un kelimeleri Dawon'un sözlerini hatırlatıyor.

'Youngbin... Yaşadığım hayatın en anlamlı günleri yanımda olduğun günlerdi. Daha güzelini yaşamama imkân yok ve artık yanımda olmana da imkân yok sanırım. Bu yüzden gidiyorum. İlk gördüğüm andan itibaren kalbim kalbine aitti, sonsuza dek öyle kalacak, kalp atışım bir daha duyulmayacak olsa da.'

'Kardeşlerine duyduğun sevgi o kadar içten ve güzel ki... Bu hayatım boyunca hissetmediğim bir şey. Tam anlamıyla yalnız büyüdüm ve kimse bana bu kadar büyük ve güzel bir sevgiyle bakmadı. Hep güçlü olmak, güçlü olmasam bile güçlü görünmek zorunda kaldım. Ama şimdi seni böyle görünce o güçlü görüntümün ardında sevilmeyi özleyen bir çocuk olduğunu görüyorum.'

Jihoon'un kelimeleri Dawon'un kelimelerine karışıyor sonra. Onları gördüğüm son anlar doluyor zihnime. Düşen gözyaşımla anılar değişiyor ve her damlada yenileniyor döngü. Bitmeyen bir acının döngüsü... Eksilmeyen... O kadar farklılardı ki birbirlerinden... Jihoon ve Dawon. Ama kalpleri sanki tanışıyordu, kalpleri yaratıldığında beni tanımak, korumak ve sevmek için bir anlaşma yapmışlardı sanki.

Tekrar Jihoon'un mektubuna ilişiyor gözlerim. O cümle... Jihoon'u koruyamamıştı. Bu Rohan'ın suçuydu ama Dawon... Dawon'un suçu yoktu ki... 'Bu yüzden gidiyorum.' demişti Jihoon. Yıllarca bu kelimelerin ağırlığıyla yaşamışken... Ben... Dawon'dan gitmesini istedim...

'Dawon, lütfen gitme. Lütfen dinleme sözümü, lütfen...'

Bedenim, zihnim, bütün varlığımla ona koşmak istiyordum, gitmesine engel olmak için. Ona sarılmak ve gitme demek için. Ayağa kalkıyorum, hızlı adımlarla kapıya ulaşıyorum ama kapı açılıyor ben dokunmadan.

"Hyung, Dawon... Dawon gitmek istiyor, Styks Nehri'nin ötesine... Hyung..."

Bir an duyduklarımla afallıyorum, dolu gözlerim kalp atışlarımla yarışır gibi damlaları akıtmaya başlıyor ve ben sadece koştuğumu hatırlıyorum.

...

Yolun neresinde uçmaya başladığımı dahi hatırlamıyorum ya da o yolu nasıl aştığımı. Düşüncelerim sadece Dawon'a dönük, başka bir şey düşünmeme, hatırlamama imkân yok. Gümüş kanatlarımla Styks kıyısına indiğimde Dawon'u bulmak o kadar da zor olmuyor.

iustitia | rochan * hwitaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin