*faber est suae quisque fortunae * herkes kendi kaderini yazar*
*Taeyang*
"Hyung! Bizimle gelmen gerek. Lütfen! Tae'yi ikna etmeme yardım et."
"Hyung! Asıl gelip Rowoon'un aklını başına getirmelisin. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyor."
"Youngbin! Lütfen benimle kal. Söz vermiştin."
"Hyung!!!" "Bu ne demek oluyor?" "Ne sözü?"
Yaklaşık 10 dakikadır durup dinlenmeksizin Youngbin hyung'u ikna etmek için çabalıyorduk. Hiçbirimiz diğerini duymuyorduk ve yalnızca sesimizi Youngbin hyung'a ulaştırmaya çalışıyorduk. Sorularımız, isteklerimiz bir döngü halinde ilerliyor ve her biri Youngbin hyung'u biraz daha bunaltıyordu. En sonunda sorularımızın, ısrarlarımızın altında ezilmiş ve patlama noktasına gelmişti. "Lütfen susun artık. Dawon, birlikte gidelim."
"Gelsin, gelsin... Hem bize şu sözden bahsedersiniz!" Her şeyi öğrenir öğrenmez onu kapı dışarı edecek olsam da belki daha fazla şey öğrenebilirim diye bu kısa sürede sinirimi bastırıp sakin davranmalıydım.
'Bu koridorlardan kim bilir kaçıncı geçişim ama güvende hissettirmekten hâlâ çok uzak.' Beni hep düşüncelerimin arasında zihnime hapseden koridorlardan geçiyorduk yine. Neden her seferinde başa dönüyormuş gibi hissediyordum ki? Bazı şeylerin üzerinden zaman geçse de geride bırakamıyor insan bazen onları. Nedenini bilmediğim ve hiçbir şekilde açıklayamayacağım bir his bu. Şu anda tek bir dileğim vardı yalnızca. Her şeyin zordan biraz daha kolay olması için odama(!) Hwiyoung veya Chani'ye rastlamadan ulaşmak...
İçime bir damla rahatlık ancak odamın kapısını kapatıp diğer her şeyi dışarıya hapsetmek için kilidi çevirdiğimde ulaşabilmişti. Rahatlama hissi sızdırmaz bir kapta bilinçaltımın derinliklerine saklanmıştı sanki. Ulaşmamam istenen bir hazine gibiydi şu an.
Odaya girmemizle ben yatak başına sırtımı yaslayıp oturmuştum. Youngbin hyung benim oturduğum tarafta yatağın ayak ucuna yerleşmişti. Dawon, Youngbin hyung'un hemen arkasında ayakta duruyordu. Rowoon ise yatağın öbür tarafına geçip yanıma oturmuştu. Sevdiği adamın yanında olmasına engel olsam da, bu yüzden bana birazcık kızmış olsa da ve ben de ona kızmış olsam da kardeşimdi işte. Yine de yan yana oturuyorduk.
"Tae..." Yine de yan yana oturmamız sinirimi etkilemiş falan değildi ve cevap vermeyecektim. Sadece ona dönüp gözlerine bakmıştım. Nasıl hissettiğimi anlasın istiyordum. Yorulmuştum konuşmaktan, ama hâlâ söylenecek çok fazla şeyim var gibi duruyordu ve kimse yardımcı olmuyordu.
Bir anlığına gözlerimi kapatmış ve açtığımda Youngbin hyung'a dönmüştüm. "Eee, Hyung! Bize şu sözden bahsetmek ister misin artık? Ya da bu söze nasıl bu kadar hızlı erişebildiğinizden..?" Sesimde ne vardı emin olamıyordum. Koruma isteği miydi ya da korku mu? Açıkçası şu an ne olduğu umrumda değildi. Yalnızca bir açıklama istiyordum. İçimi biraz olsun rahatlatır mıydı? İşte emin olmadığım bir şey de buydu. Kendime sorduğum her şey hatta düşündüğüm her şey bir bilinmezliğin ağırlığına eklenip sırtıma yükleniyordu ve ben bu eziyet verici yükün altında ezilmek üzere olduğumu hissediyordum. Keşke biri yükümü hafifletebilseydi... Her şeyi acelesizce anlatılabilse ve sindirmem için acele edilmese...
"Tae... Rowoon... Her şey çok hızlı gelişti." Bakışlarımla adeta yerine çivilediğim Dawon'a döndü. Sağ kolunu uzatıp elini tutmuştu, yavaşça kavramıştı eklemlerini. Beni deli eden hissin ne olduğunu anlayamıyordum. "Hiç gözünüzü kapatıp hayatın öylesine olduğunu düşündüğünüz anlarda karşınıza çıkardıkları hakkında düşündünüz mü? O gün berbat bir şekilde başlamıştım güne. Yaklaşık 3 hafta boyunca sizden haber alamamıştım ve delirmek üzereydim. Her şey öylesine ilerliyordu sanki. Sonra biri kapıyı çalıp cevap dahi beklemeden girdi fakültedeki odama ve Rowoon'un bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Bileğinden tutup çekiştirmiştim. Kalbimin nasıl delice attığını hatırlıyorum hâlâ... bir şey daha hatırlıyorum, onun kalbi de benimki gibi delice atıyordu. Bana bakışları güven vericiydi, sizden haber getirmesi güven vericiydi, kalp atışları güven vericiydi. Bazen sadece doğru insanı bulduğunu düşünürsün. Çok ani olur her şey. Emin olamazsın. Beni tanıyorsunuz ama ben o an, emin olmak için vakte ihtiyacım olmadığını düşündüm ilk kez. Nasıl açıklayabilirim, size mantıklı gelmesini nasıl sağlayabilirim inanın bilmiyorum. Ama içimde bir şeyler doğru kişinin Dawon olduğunu söylüyor ve ben inanmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iustitia | rochan * hwitae
Fanfiction"Fere libenter homines id quod volunt credunt." Demem o ki, insan, olmasını umduğu şeye inanır. Onların güzel anlar yaşamış olmasını umuyorum yalnızca...