*pretium est paratus, ubi est magicae * bedel hazır, büyü nerede*
*Hwiyoung*
Hep bir öncekinden daha güzel geçeceğini umarak uyandığım günlerden biri olan bugünde Güneş'im gözlerini aralamadan düşüncelerimin zihnime dolmaya başladığını duydum sadece. Düşüncelerimle birlikte yanımda olmasının huzuru olmalıydı hissettiğim. İçime çektiğim nefesle Taeyang'ın kokusuyla karışan huzurun kokusu siniyordu sanki ruhuma. Kollarım arasında sakince uyuyan güzellik, asla hoşçakal demek istemeyeceğim kadar* güzel, bir an için bile olsa gözümü alamayacağım kadar parlaktı. Aklıma gelen her şekilde anlatmak istiyordum güzelliğini. Şu andan itibaren sahip olduğum her anıda ondan bir iz olsun istiyordum.
Taeyang'ı uyandırmamaya çalışarak yataktan kalkıp en üst rafta güne uyanmamı bekleyen günlüğe uzanmıştım. Parmaklarımın defteri sarmasının ardından Taeyang'ın yanına dönmüştüm vakit kaybetmeden. Sayfaları çeviriyordum bir an sonra. Her sayfada onu gördüğüm ilk andan itibaren dile gelebilen kelimelerim canlanıyordu. Hepsi birden doluyordu kulaklarıma, zihnimin susmayan sesinde en çok ona dair anlar vücuda geliyordu. Bundandı onunla anılar biriktirmek isteyişim. Boynumdaki yüzüğü çıkarmış, keskin kısmıyla sağ avucuma kandan bir çizgi çizmiştim. "Pretium est paratus, ubi est magicae?" Açtığım boş sayfaya bastırmıştım avcumu. Kapatmıştım gözlerimi dünyaya, göz kapaklarımın altındaydı Güneş'imin gülüşü. Kelimelerin damarlarımdan toplandığını hissediyordum, sayfada taze izlerle var oluyorlardı. Sayfada beliren her izde yüzüğün üzerindeki kan biraz daha kuruyor, yüzükten bir parça oluyordu kan.
'Günaydın, meleğim. Sanki ilk kez huzurlu bir uyku uyumuşum gibi bir sabah. Yanımda olduğun her an gözlerim kamaşıyor. Bilmiyorum güzelliğini anlatmaya yetecek kelimeleri. Zihnim dağılıyor, bir araya gelemiyor. Hayatımda olduğun her anı yeniden düşünüyorum. Senden öncesi öyle uzak ki anılar bile yok sanki. Geldin, yanıma oturdun ve hayatımı böldün bir milât gibi* Biliyordum hiçbir şeyin kolay gelmediğini. Hayatıma girdiğin andan itibaren isminin hakkını verircesine güneşi oldun ruhumun, içimde filizlenen düşüncen'i bütün gerçekliğiyle kavradığım andı bu. Düşüncen'e karışan, umuttan başka bir şey değil artık. Sanırım bu hisse huzur deniyor. İçimde sana bakarken karamsarlığımdan sıyrılıveriyorum. Keşke anlatabilsem gülüşünü. Her seferinde yarıda kalan umutlarla geliyordum sana. Yine gideceğini düşünmenin yarıda kalışıydı bu, ama artık değil sanırım. Söylemek istediğim kelimeler biriktikçe birikiyor ve bir yerden başlamanın gereğine inanıyorum yeniden. Biriken sözlerden biri: Bir süredir yalnız yürüyoruz bu dünyanın yolunda. Bundan sonra... beraber yürüyelim olur mu?
Kyun* 31 Mayıs'
Gözlerimi açıp yüzüğü tekrar ait olduğu yere göndermiştim. Defter hâlâ dizlerimin üzerinde açık dururken bakışlarım bu satırların asıl sahibine yönelmişti. Bakışlarımız birleşmişti. Yeni uyanmış mahmur gözleriyle bakıyordu bana. "Beraber yürüyelim, Kyun."
Yaşadığımız onca şeyden sonra bu sözleri duymak o kadar iyi gelmişti ki. Bana sadece benim bildiğim ismimle seslenmişti üstelik. Yanımda olduğu her an içimde daha derin bir anlamla var oluyordu. Kelimelerinin sarhoşluğuna kapılmamaya çalışarak defteri kapatıp komodine koymuştum. Kelimelerine kapılmasam güzelliğine kapılıyordum zaten.
"O kadar güzelsin ki daha gülüşün doğmadan doğuyor düşüncelerimde gülüşün ve gülümsediğin her günüm sonsuz ışığınla aydınlanıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iustitia | rochan * hwitae
Fanfiction"Fere libenter homines id quod volunt credunt." Demem o ki, insan, olmasını umduğu şeye inanır. Onların güzel anlar yaşamış olmasını umuyorum yalnızca...