İsyan (Kısım II)

1K 105 49
                                    

 Morrígan'nın odası sarayın ikinci katındaydı. Odanın manzarası, Tanrı Katı'nın uçsuz bucaksız yeşil ormanlarının arasında parıltılarla akan nehri gösteriyordu. Pencereden sakince ışıl-ışıl akan nehrin güzelliğini izledi. Kayalara çarpıp tok hışırtılar çıkartan su, her zaman muhteşem görünümlü bu zindanda onun huzur kaynağı olmuştu. Bu sırada kolunda duran Cúchulainn ismini verdiği kuzgununu boğaz diplerindeki kısa tüylü kısmı okşayarak seviyordu.

        Derin bir nefes alıp, özenle tasarlanmış bahçe labirentinin kenarlarına iliştirmiş, beyaz çiçekli Melisa ağaçlarından yayılan kokuyu içine çekti. Tam o an kehanet yeteneği, yakın bir zamanda yaşanacak olan nehrin kana bulanmış halini gözlerinin önüne getirdi. Cesetler nehir tepesinden hırçın akan suyla birlikte kayalara çarparak ve kimisi de parçalara ayrılmış şekilde, birer birer aşağı düşüyordu. Kıyıya vurmuş cansız bedenler bir yığın oluşturmuş, berrak su kırmızı ve boğuk renkli bir hal almıştı. Manzaranın felaket manzarası olduğu şüphesiz doğruydu. Kuzgunun kulak tırmalayan sesi gördüğü görüyle odayı çınlattı. Fakat bu yükseliş büyük bir soykırımın sonu, yeni ve güzel bir başlangıcın da habercisi olacaktı.

        Gözlerini kırpıştırıp son kez berrak akan suya baktı, Morrígan. Hisleriyle bağlı olduğu kuzgunu sakinleştirmek için sevmeye devam etti. Kırmızı gözlü kuzgun onun habercisi ve elçisiydi. Cúchulainn'i kolunu uzatarak camdan dışarı çıkarttı ve kuzgun, Tanrı Katı'nın sık ağaçlı ormanlarına kanat açarken tırtıklı sesiyle çığlıklar atarak gözden kayboldu. Morrígan, Tanrı Katı'na has bir maddeden yapılmış çerçeveyle çevrili camı açık bırakıp arkasını döndü. Geniş ve altın varaklarla süslenmiş yatağına ilerleyip uzandı. Planının aşamaları aklına gelince içini heyecan kapladı ve derin düşüncelere daldı.

 Planının aşamaları aklına gelince içini heyecan kapladı ve derin düşüncelere daldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tanrı katı her günkü gibi Ler'in verdiği ziyafetin şamatasıyla çalkalanıyordu. Sarayının salonunda müzik durmadan çalardı. İlaheler ve köleler ise emri üzerine kesintisiz bir şekilde devlere ve kendisine hizmet ederdi. En üst katta bulunan, sarayın dışının da kaplanmış olduğu değerli madenlerden yapılmış iki devasa kapıya sahip odasında şarap ve kadıntercih ettiği günlerde erkeklerde hiç eksik olmazdı. Sızdığı bir günün ardından uyanıp tekrar sızana kadar içerdi. Üstelik canı ne isterse o an onu yaptıracak kadar da itaat görürdü.

       Beden boyutu olarak kendinden görece daha küçük olan ve vücudunda sadist izlerini taşıyan, üzerinde sızmış sarışın ilaheyi kabaca itip yatağından kalktı. Ler'in kıyafet anlayışı altın rengi ipekten yapılmış bir parça bez ile vücudunun mahrem yerlerini örtmekten ibaretti. Babasının ona tanıdığı sonsuz yetkiyi yozlaşmış zihni ve hastalıklı zaafları için kullanmaktan hiç çekinmezdi.

        Odanın kapısı açılınca iri bir kertenkele görünümünde olan Munserhim içeri girdi. Munserhim, yaratıcının "Bozuk Irk" olarak adlandırılan çocuklarından birinin soyundandı. Ler'in uzaktan akrabası sayılırdı. Elinde tuttuğu şarap dolu sürahiyi başı öne eğik bir şekilde, Ler'in önünde diz çökerek sundu. Ler sürahiyi aldı ve Munserhim'i aşağılayıcı bir şekilde tek eli ile başına bastırarak daha da eğilmesini sağladı. Bu, onun sarayında devlerin de yaptığı kendilerince üstünlük taslama yoluydu. Aralarında iğrenç bir iddiaya dahi giriyorlardı: Kim daha çok hizmetkara bunu ne şekilde ve durumda yaptırırsa yaptırsın, birinci oluyordu. Tabii ki değişmeyen tek şey Tanrı Katı'nın var oluşundan itibaren şampiyonun Ler olmasıydı.

(KYS) Kızıl Tahtlar 1: Salgın (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin