Bölüm I

19K 492 60
                                    

Parmakları klavsenin kirli tuşlarına değdiğinde; kalbi hava pompalanan bir serçe gibi patlayacaktı. Tüylerini ağzından, burnundan hatta kulaklarından fışkırırken görebilecektiniz. Öyle heyecanlı ve öyle mutluydu ki... Sanki genç kız, matruşkalar gibi kat kat açılıp küçülecek ve çoğalacaktı. Bastığı notadan yükselen tınıyla birlikte gözlerini kapattı. Yalnızca tek bir tuştan yükselen tek bir sesti. Ama içinde büyüyen açlığı ve özlemi dindirmeye yetmişti. Kucağında duran eli canlanıp klavsenin tuşları üzerine indi. Birkaç beceriksiz ve çatlak notanın ardından, klavsenin akortsuz sesine rağmen insanın ruhunu genişleten bir ezgi eşyasız salona yayıldı. Küçük bir çocuk gibi çığlık çığlığa odanın içinde dolanmamak için kendini zor dizginliyordu. Bu hikaye ile Rosie'nin klavsen çalmasının ne alakası olduğunu sorguluyor olabilirsiniz. Ama sayın okuyucu, her şey tam da o anda başladı. Rosie de Bellefleur tozlu klavsenin tuşlarına değdiği an Paris'e dönmeye karar vermişti. Kalp ağrılarını ve hayal kırıklarını da peşi sıra sürükleyerek kendine eski bir sığınak bulmuştu. Her şeyi, herkesi gerisinde bırakmış; yalnız teyzesi Isabelle ve kuzeni Marcel'i yanına almıştı. Hatta bütün fikir ayrılıklarını göz ardı edip kadına tahammül etmeyi bile öğrenmişti. Ellerini klavsenden çekerken yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Burayı sahiden özlemişti.

Bölüm I

Patlayan camlar çevreye dağılırken genç kız kendini korumak için kollarını yüzüne siper etti. Oysa henüz o fark etmese de camı kırıp geçen taşlardan biri sağ kaşının yanını çoktan bir santim kadar açmıştı. Gözlerini aralayıp taş ve cam yığınları içerisinde kalan pastaneye baktı. Elleri iki yanına düşerken Darcy'i ve saniyeler önce içeride koşuşturan Marcel'i iyiler mi diye kontrol etti. İkisi de iyiydi. Marcel biraz korkmuş görünüyordu ama hepsi buydu. Alt dudağını sarkıtmış, başını Darcy'nin kendini saran kolları arasına gömmüştü. İyi olduklarından emin olunca rahat bir nefes aldı. Çıplak ayaklarında açılan incecik kesiklerden kan sızıyor, eti sızlıyordu. Etrafa saçılan cam kırıkları yüzünden kıpırdayamayacağını fark ettiğinde "Marcel," diye seslendi. Çocuğun kendisine dönen koyu mavi gözleriyle insana denizi anımsatan bir gülümseme yerleşti yüzüne: "Neden bana ayakkabılarımı getirmiyorsun?"

Çocuk tedirgince, hareketleri bir devamlılık içermiyordu, başını sallayıp Darcy'nin kollarından sıyrıldı. Biraz sonra mutfağa açılan kapının ardında gözden kaybolmuştu. Darcy soluğu birkaç büyük adımla genç kızın yanında almıştı. "Rosie," diye mırıldandı. Yaşlı kalbi hemen her hafta yaşanan bu talihsizlikler için fazla yorgundu. "İyi misin?"

"İyiyim, Darcy. Ya sen? Bir yerin kesilmedi ya?"

"İyiyim matmazel ama bir gün benim so-"

Aynı anda kapı açıldığında yere sürten cam kırıklarının kulak tırmalayan uğultusu dükkâna doldu. Gürültünüm ardından deri giyinmiş üç adam içeriye girdi. Biri baştan ayağa siyah giyinmişti. Hatta Rosie bu mesafeden bile adamın barındırdığı tek rengin gözlerindeki tortulanmış, kederli mavi olduğunu söyleyebilirdi. Diğer ikisi kahverengi giyinmişlerdi. Birinin omzunda mavi bir pelerin asılıydı. Adamlar kendisine doğru gelirlerken Darcy'nin lekeli ellerini kavrayıp hemen yanındaki sandalyeye oturttu. Hala hapsolduğu ayak izlerinden ayrılmamıştı.

"Merhaba, Matmazel."

Adam başındaki şapkayı çıkarıp genç kızı nazikçe selamladı. Rosie buna karşılık alayla "Bir centilmen," diye mırıldanmıştı. Sesindeki ince alay yüzünden bir anda hava buza kesti. Az önce mutfağa gönderdiği Marcel koşarak ayakkabılarını getirmiş, yüzünün kadının eteklerine saklamıştı. Hala titriyordu. Çocuğun kıvırcık, kahve saçlarını karıştırıp onun son endişe kırıntılarını da süpürmek istercesine genişçe gülümsedi. "Endişelenme, Marcel." Eğilip küçük çocuğun alnına bir öpücük bıraktı. "İyiyim." Sandalyede oturmaya devam eden Darcy'nin iyi olup olmadığını anlamak için yaşlı adama göz ucuyla bir bakış attı. "Darcy seni eve bıraksın."

Çıplak AyaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin