Bölüm II
Adressiz Mektuplar
Avlu kapısından yükselen gıcırtıyla elindeki kitaptan bakışlarını kaldırıp gelene baktı. Son üç haftada üçüncü kez, bir mektupla kapısına dayanan Charlie'yi gördüğünde gözlerini bıkkınlıkla devirdi. Daha ne kadar açık olabilirdi? Bir mektup istemiyordu, hiç mektup istiyordu. Adam küçük adımlarla ona doğru yaklaşırken "Hayır, Charlie, hayır," diye seslendi. "Zahmet edip mektubu bana vermene gerek yok."
"Ama efendim..."
"Kendisine geri dönmeyeceğimi ve mektuplarıyla da ilgilenmediğimi söyle."
Adamın hüzünle başını öne eğmesini ve iki yana sallamasını izlerken kaşlarını havalandırdı ve küçük, gösterişten uzak bir şekilde gülümsedi. Sarı saçları sonunda bir hanımefendiye yakışır bir şekilde toplanmıştı. Ama hepsi bu kadardı. Ona dair başka hiçbir şeyi bir hanımefendiye yaraşır bulamıyordu şu anda. Genç kadın çıplak ayaklarından birini altına almış, diğerini de salıncaktan sarkıtmıştı. Ayaklarının her zamanki gibi çıplak olması artık Charlie için sıradandı. Genç efendisinin ayakkabılarla olan bitmek tükenmek bilmeyen derdi onu yakından tanıyan herkesçe biliniyordu. Üzerindeki mavi elbiseyi, o dönemde bir kadının asla kabul etmeyeceği bir şekilde, korsesiz giymeyi tercih etmişti. Kadın ince, uzun, zarif parmaklarıyla salıncağın kırçıllı halatlarını kavrarken, Charlie efendisinin söylediklerine karşı gelerek ondan tarafa doğru çekingence ilerledi.
"Eğer bu kez de mektubu size teslim etmezsem, geri dönmememin en hayırlısı olacağı söylendi efendim."
Rosie adamın söylediklerine karşılık olarak alaycı bir şekilde gözlerini devirdi ve iç çekti. "Burada işe başlasan?" Ah, Charlie onu duyardı ama bu efendisine saygısızlık olurdu. Sonuçta uzun yıllardır onun ekmeğini yiyordu ve... Elini havaya kaldırarak adamı sustu Rosie. Kucağındaki kitabın arasına az evvel dalından koparıp kulağının arkasına sıkıştırdığı pembe gülü koydu. "Sadece işinden olmaman için," dedi uyarırcasına. Adam bir anda keyiflenmiş ve sekerek yanına ulaşmıştı. Mektubu ona uzatırken verilen görevi en sonunda başarmış olmanın gururuyla göğsü kabarmıştı. "Fikrim hala değişmedi." Mühre dalgınca bakıp kitabın arasına sıkıştırdı. "Oldukça uzun bir yol kat ettin, Charlie. Neden içeri geçip Hilda'dan sana bir oda ayarlamasını ve biraz sıcak yemek vermesini rica etmiyorsun?"
Adam saygıyla iki büklüm oldu ve genç kadını selamladı. Rosie adamın neredeyse yerlere kadar kapanmasıyla kıkırdamasına mani olamamıştı. Charlie onun için dua ettikçe ve ona teşekkürlerini sundukça kıkırtıları konaktan duyulabilecek kadar yükseldi. "Lütfen," dedi nefes nefese. "Lütfen bütün bunlara bir son ver." Sevimlice elini havada savurdu. "Sana Toulouse'u vaat etmedim."
Charlie efendisinin sözleri üzerine gülümsedi. Doğrularak koyu kahve saçlarını karıştırdı. "Bütün Fransa'yı bana verseniz, bu kadar mutlu olamazdım efendim." Adamın bakışları kapıda beliren Isabelle'ye takıldığında, gözlerine koyu bir ifade yerleşmişti. Onu kınadığı, küçük gördüğü belliydi. Genç kadın kendine engel olamayarak 'Tıpkı kendisi gibi yetiştiriyor yanındakileri,' diye düşündü. Charlie'nin bakışları yeniden onu bulduğunda dalgalanan gülümsemesi genişlemiş, gösterdiği o aşırı saygı geri dönmüştü
"İçeri geç benim cesur Charlie'm." Sevimli bir göz kırpışla adamın yüreğini titretti. Rosie de Bellefleur çevresindeki bütün erkeklerin gözlerini kamaştıracak kadar güzeldi hiç kuşkusuz. Zavallı Charlie bile, evli ve iki çocuklu olmasına rağmen, onun güzelliğine her seferinde kapılıyordu ilte. Zarafetle başını eğip adamı bir kez daha selamladı. "Bayılacak kadar solgun görünüyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıplak Ayaklar
Historical FictionGeçmişinden kaçıp kendine Paris'te yeni bir hayat kuran cesur bir kadın ve geçmiş yaraları yüzünden hiç kimseye güvenemeyen bir silahşor... Hayat bu ikisini bir araya getirmeye kararlı. Ama onlar aşk için ne kadarını feda edebilirler? Hikaye tamamla...