Bölüm XXXII

1.7K 189 24
                                    

Kar beyaz ellerini serin suya daldırdığında yüzünde haylaz bir tebessüm belirmişti. Şu an için kendini bir tutuklu gibi hissettiği söylenemezdi. Su ile boynunu ve gerdanını ıslatarak az da olsa serinlemeye çalıştı. Zavallı Bernard suçluluk hissi yüzünden değil kadının yanına gelmek, ona uzaktan şöyle bir olsun bakmıyordu. Bakışları yeniden dostlarıyla konuşan adama kaydığında tebessümü genişledi. Her şeyi bu kadar dert etmemeliydi. Hiç çok kahrolduğu için hasta olup ölen insanlardan bahsedildiğini duymamış mıydı?

"Neden kaçmıyoruz, Kontes?"

Archie'ye dönerken gülümsemesi hala dudaklarındaydı. Suyun içine doğru bir-iki adım atarak su diz kapaklarına yükselene kadar ilerledi, elbisesinin ıslanması en son umursadığı şey olabilirdi. "Çünkü, Archibald," dedi sakince. Silahşorlar bu arada kendi aralarında kısık sesli sohbetlerine devam ediyorlardı. Kadının güzelliği her ne kadar dikkatlerini dağıtsa da, Bernard'ın solan yüzü onlara birkaç şeyi hatırlamalarında yardımcı olmuştu. "Daha önce kaçtık." Yetersiz gelmiş gibi göz kırparak ekledi: "Tam üç kez!"

"Belki de uğurlu rakamımız dörttür, efendim."

Kadın gülerek başını iki yana salladı. Öyle duru bir güzelliği vardı ki, insan bakarken tedirgin oluyordu. Kötü bir bakışla bile incinebilir gibiydi. Archie tedirgince kadının hizasında kıpırdanırken "Size ne ceza vereceklerini bilmiyoruz," diye fısıldadı. Silahşorların duymasından çekinerek kadına iyice yaklaşmış, ayakları suyun içine batmıştı. "Belki de..."

"Asarlar mı?" Ellerini gerisinde bağlayarak adama yaklaştı. Gülümsemesi hala yüzündeydi. Bu sakinliği, soru sorarken sesinde gezinen bu rahatlık, bu umursamazlık adamı hasta ediyordu. Midesinde ne varsa ağzına yükseliyordu da, zor tutuyordu kendini. Onun bile ödü kopuyorken kadın nasıl bu kadar rahat davranabilirdi? Gergince bir-iki adım geriye gitti. "Hadi ama Archie! Yoksa kurşuna mı dizerler?" Adama bir adım daha yaklaştı. "Yoksa yakarlar mı? Ah! Cadılıktan mı yargılansaydım?" Adamın yanından geçerken kısık sesle fısıldadı: "Çok eğlenceli olmaz mıydı?"

"Rosie..." Kadını nazikçe kolundan kavrayarak, yüzünü kadına doğru eğdi: "Marcel'i, Hilda'yı, Henri'yi... Hiçbirimizi düşünmüyor musunuz?"

"Düşündüğüm için teslim oluyorum, Archibald." Adamın elinin üzerine elini bırakarak gülümsemesini dudaklarından nezaketle sildi. Bakışları ağırlaşmış ve yaşlanmış, duruşu dikleşmiş, muzip tavrı tamamen kaybolmuştu. "Kaçmanız için fırsat yaratıyorum. Benimle kalmanızın bana bir yararı yok."

"Bizimle gelin öyleyse."

"O zaman bütün ilgiyi üzerime çekemem." Çapkınca gülümsedi. Kaşlarını havalandırırken adamın elinden sıyrılıp kıyıya doğru yürümeye başlamıştı. "Bütün gözlerin bana çevrilmesini seviyorum."

Atının yelelerini sevgiyle okşarken Archie hala bir köşeden ona aksi bakışlar atıyordu. Neden kaçmadığını anlayamayacak kadar çok zamanını onunla geçirmişti. Adamın dengesini alt üst etmekten gurur duymuyordu ama adamın kendisine benzemesi de hoşuna gitmişti. Bernard dostlarından ayrılıp yanına geldiğinde atına binmek üzereydi. "Yola çıkmak için geç kaldık, Kontes." Tedirgince saçlarını düzeltip başını önüne eğdi. "Yakınlardaki bir handa bu gecelik konaklayacağız."

"Sorun değil."

"Çok da temiz olduğu..."

"Silahşor olduğunuzda kadınların kırılabilir olduğu falan mı öğretiliyor sizlere?" Alayla kaşlarını havalandırdı: "Yoksa akıl hocanız Léandre mi?"

"Mösyö Léandre bilge bir adam."

"Bana kalırsa budalanın teki!" Kendini beğenmiş bir tavırla omuz silkerek atına daha da yerleşti ve parmakları dizginlerde nazikçe dolaştı. "Fikirlerini dikkate alırken iki kere düşünmenizi öneririm."

Çıplak AyaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin