Bölüm XXXVIII
Davalının ve davacının soylu insanlar olduğu bu mahkeme, şehrin dışında, herkesten gizli bir yer olan, Papalığa sadık, küçük bir manastırda yapılıyordu. Davayı izleyecek olan kişiler sayılıydı. Rosie her ne kadar aksini istemiş olsa da Jean Louis ile ettikleri büyük kavganın sonucunda adam bu davanın gerçekleşmesinin tek yolunun öne sürdüğü bütün şartların kadın tarafından kabul edilmesi olduğunu söyleyerek konuyu kapatmıştı. Rosie, her ne kadar istediği bu olmasa da, kabul etmek zorunda kalmıştı. Boynundan sarkan, değerli taşlarla süslenmiş, altın Haç'ı ona Kraliçe vermiş ve kendisine inandığını, onun yanında olduğunu, Tanrı'nın da onun yanında olacağına inandığını söylemişti. Rosie dimdik bir şekilde mahkeme salonuna girerken iki yanında da silahşorlar vardı. İlerleyip ona ayrılan yere oturmadan evvel Kardinal son bir atak yaptığında dudaklarında alaycı bir gülümseme kıpırdandı.
"Kontes Maria Roxanne Constance de Bellefleur, suçunuzu itiraf ederseniz mahkememiz dürüstlüğünüzü dikkate alacaktır."
"Bunun için önce bir suçum olması gerekir sayın Kardinal."
Ahşap sandalyeye oturarak, ellerini herkesin görebileceği şekilde masanın üzerine çıkardı. Salon büyük camlardan sızan güneş ışığına rağmen yeterince aydınlık değildi. Buna rağmen Léandre, Rosie'nin yüzündeki o zarif ve kararlı ifadeyi seçebiliyordu. Büyük, el oyması bir Haç'ın önünde oturan iki din adamı, iki hukukçu ve bir noterin karşısında dimdik duruyordu. Haklılığından o kadar emindi ki Tanrı bu davada onun yanında durmayacaksa dinsiz biri gibi ölmeyi dilerdi. Üzerinde zarif bir elbise vardı -hatta nefes almasını engellediği gerçeğini görmezden gelerek korse takmış, ne kadar nefret ederse etsin mahkemeye saygısından dolayı ayakkabı bile giymişti. Sorgucu ayağa kalkarak önce Latince, ardından da Fransızca olarak onun kim olduğundan bahsetti. Ailesinden, yaptığı işlerden bahsetmiş -pastacılığı söylerken suratında neredeyse tiksinti dolu bir ifade belirmiş ve hemen ardından kadının işlediği suçlara geçti.
"Nişanlı bir kadın olarak nişanlısını yaralaması ve ardından buraya, Paris'e kaçarak nişanlı bir kadına yakışmayacak şeyler yapması..." Aşağılar bir ifadeyle kadına baktı, açıkça söylemekten çekinmeyerek "Pek çok beyefendiyle uygunsuz şeyler yaşaması," diye devam etti, "Kontes'in suçlarından yalnızca bazılarıdır sayın Kardinal."
"Suçlarım?" Rosie kulak tırmalayan bir kahkahayla yanıtladı adamı. "Söylediğiniz bütün bu saçmalıklara inanıyor musunuz Mösyö?"
Kardinal boğazını temizleyerek araya girdi: "Dük'ü yaraladığınızı ve zina yaptığınızı ret mi ediyorsunuz öyleyse?"
"Zina yaptığımı? Evet." Zarifçe başını sağ omzuna eğerek, ona aşağılar bakışlar atan adama gülümsedi. "Dük'ü yaraladığımı? Hayır."
"En azından suçlarınızın bir kısmını kabul etme onuru gösteriyorsunuz."
"Bir kısmını? Sesinizdeki bir şey hakkımdaki kararı çoktan verdiğinizi söylüyor, sayın Kardinal."
Adam önündeki cam sürahiden kendine bir bardak su doldurdu ve bakışlarını genç kadından çekmeden suyundan büyük bir yudum aldı. Elbette ki vermişti! Burgonya Dükü'nün sözüne karşılık onun sözü vardı. Kim daha önemli, kim daha inanılır gelebilirdi ki? Üstelik toprakları kıyaslandığında Burgonya vazgeçilebilir, küçük bir toprak parçası değildi.
"Paris'teki ününüz sizin aleyhinize çalışıyor Kontes."
"Öyle mi?" Rosie rahat bir tavırla omuz silkti. Paris'teki ünü... "Nasıl bir ünüm varmış?"
"Küstahlık ediyorsunuz!"
Rosie ciddileşerek "Saygısızlık ediyorsunuz," diye tısladı. Neredeyse ayağa fırlayıp adama haddini bildirecekti. Salondaki fısıltılar kadının çıkışıyla bir anlığına duyulmaz oldu. Ufak tefek bir kadındı görünüşte ama cesareti nazeninliğine zıt bir şekilde kocamandı. "Zina ile suçlanacak ne gibi bir davranışta bulunduğumu açıklar mısınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıplak Ayaklar
Historical FictionGeçmişinden kaçıp kendine Paris'te yeni bir hayat kuran cesur bir kadın ve geçmiş yaraları yüzünden hiç kimseye güvenemeyen bir silahşor... Hayat bu ikisini bir araya getirmeye kararlı. Ama onlar aşk için ne kadarını feda edebilirler? Hikaye tamamla...