"Hadi İlhan abine iyi geceler de."
Beni mi taklit ediyor acaba? Ne bu pozlar?
"İyi geceler tatlım benim."
Allah'tan bu konuda babası kılıklı değil de sarılıp sarmalıyor yavrucak.
"Rüya göreceğim."
"Gör tabii, içinde ben de olayım mı?"
"Ol. Babam da olsun. Annem olmasın."
E bu rüya değil, gerçeğin ta kendisi oldu be gülüm! Ah, yaktın yine beni!
Annemi özledim lan! Onun annesini bile özledim.
"Bence rüyaların işine karışmayalım. Sabah kalktığında güzel uyandırsın seni."
"Babamla sen ol."
Aferin bize. El birlik çocuğun dünyasına ettik.
Bir çocuğun kafası en fazla hangi oyuncağı alayım, derken karışmalı. Bu kadar gitmemeli üstüne.
"Tamam."
Öyle bakmakla çözülmez bu işler babası.
Acaba önceden düşündü mü bunları? Hepsini göze alıp mı değiştirdi her şeyi yoksa o da her an yeni bir şey yaşayarak mı öğreniyor?
Abi ben bu soruları ona ne zaman sorabileceğim ya? Her şey gittikçe karmaşıklaşıyor.
Çay alma vakti geldi. Ayık durmalı.
...
"Bu, yanında yatarak uyutma işine son verme zamanı gelmiş."
Aman da aman, sultanımızın boynu mu tutuldu?
"En baştan alıştırmamak en iyisi."
Del canım, delebildiğin kadar del bakışlarınla. Ama kaçarın yok. Gerçekler acıdır ve insanın peşini bırakmaz, acıtır.
"Her konuda çok büyük konuşuyorsun. Senin empati yeteneğin daha gelişkin sanırdım."
Bingo! Konuya çivileme dalma zamanı...
"Nasıl biliyorsun ki?"
"Neyi?"
Kuantum mekaniğini.
"Benim nasıl biri olduğumu nereden biliyorsun?"
İşte öyle uzaklaşırsın. Üstü kapalı sırnaşıklıkla kıvırmak da yok.
"Hiç vakit kaybetmiyorsun. Bira alacağım."
"Çok içiyorsun."
Her akşam bira götürecek kadar alkolik de olmayıver yani.
"Bak mesela bunu da biliyorum." Yaklaşma! "Normalde bu kadar tutucu olmadığını."
Fısıltını yesinler. Ama dikkatimi dağıtmayı başaramayacaksın.
"Çok içmiyorum ayrıca. Hem bira bu. Çayını al da gel hadi."
Yok canım, ardından el sallayıp mutfakta kamp kurmayı düşünüyordum.
"Arda'ya da gerçekleri böyle mi açıklayacaksın?"
Hass! Cidden bazen çok ahmak oluyorum. Ne alaka şimdi ya? Önce kendi meselemi halledeydim de sonra Arda'yı düşünürdüm. Cidden şapşalım.
"Frene bas istersen."
Kalkan tek kaş ile ültimatom... Yakışıyor be!
Böyle ürkütücü bir anda bile yavşamayı nasıl başarıyorum?
"Araba kullanmayı bilmediğimi söylemiştim."
Güzel cevap. Aferin bana.
"Frenin arabada olduğunu biliyorsun ya."
Daha güzel cevap. Hadi amaaa!
"Arda bilmeyecek. Ta ki ben bildiklerini sindirebileceğine karar verene kadar."
"Ben sadece..."
"Sen sadece kendinle ilgili soruları kurcala."
Upss! Böyle kapı arasında beklemese miydin?
"Seni tanıyordum evet. Biliyordum daha doğrusu."
Ne farkı var? Neyse devam et.
"Üç yıl önce müşterilerimden biri için takip görevim vardı. Gölgesi olduğum bir çocuk. Onun peşindeyken denk gelmiştim sana."
Doğru duyduğumu sanmıyorum. Takip falan mı diyor?
"Nasıl yani?"
Duraklamadan anlat, bazı yerleri atladığını düşünmeyeyim.
"Tamer'di sanırım. Sürekli beraberdiniz."
Oha.
"Onu ve dolayısıyla seni epey gözlemleme şansım oldu yani."
Tamer... İlk ve tek baş belam.
"Seninle ilgili ayrıntılara da o zaman sahip oldum yani."
Sussun.
"İkini-"
"Tamam."
Bana bakmasın. Başımı kaldırmam gerek.
Çok saçma lan!
Çok saçma bir an. Nasıl bilebilir?
Sessizlikten nefret ediyorum.
"İlh-"
Telefonum. Başımı kaldırmam gerek.
"Cevap vermeyecek misin?"
Neleri biliyor? Ne kadarını?
Utanan her hücremden nefret ediyorum.
"İlhan."
"Alo."
Annem... Anne en olmadık anlarda aramasan olmaz mı?
Gözlerinden nefret ediyorum şu an. Demek ki hep biliyormuş. Salağım, salak salak salak!
Dur bir dakika ya. Ne diyor bu kadın?
"Ne?"
Bana bakmayı kesmezse nefes alamayacağım. Tam bir aptalım, anlamam gerekirdi.
Ağlıyor mu o?
"Anne ne oldu?"
Bir şey olmuş.
"Tamam, geliyorum."
Her şey üst üste gelmek zorunda mı? Her zaman hayatımın içine etmek zorunda mı bu adam? İnsanlar neden kullanırlar ki beni? Ben neden kullandırırım ki onlara kendimi?
Aptal yerine kondum. Hak ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klişe
General FictionHayat, ancak artarak yaşanacak bir oyundur. Geri sayımla başlayanın gözü sadece sonudur. Oysa değerli olan oynamak, kazandıran oyunculuk ruhudur.