0.6

71 4 0
                                    

MEDYA: ZEYNEP

*11/03/2021 Perşembe.

İstanbul'a annemin evine gittim. Babamı yedi yıl önce geçirdiği üçüncü kalp krizi sonucu kaybetmiştik. Anlayacağınız ne kızım Esila dedesini, ne de babam benden olan ilk ve belki de son torununu göremeden göçmüş idi bu yalan dünyadan. Annem, huysuz ve geçimsiz bir kadındı. Aramız hiç bir zaman iyi olmadı.

"Nereden çıktı bu boşanma hikâyesi?" Deyip durdu.

Onunla birlikte yaşamaya pek bir niyetim yoktu. Ağabeyim bile İstanbul'da yaşamasına rağmen, annemin huysuzluklarına katlanamadığından dolaylı bayramdan bayrama ziyaretine gelir olmuştu. Annemin sağlığı yerindeydi ancak ağabeyim tarafından kendisine yine de bakıcı kadın tutulmuştu. Evin işini gücünü gören, yemeklerini hazırlayan bir kadın daha vardı. Anlayacağınız annemin keyfi yerindeydi yani. Ama o ne zaman sahip olduğu hayatın kıymetini bildi ki?

"Zayıflamış mısın sen?" Diye sordu. Ciddi miydi?

"Nasıl vereceğimi bilemediğim 4 kilo fazlam var. Valide sultan." Dedim cevaben.

"Boşanma çıkardın birde başıma. Kerim iyi çocuktu, bu saatten sonra ne yapacaksın? Küçücük çocukla." Çok iyiydi tabii. Onun beni değil, benim onu aldatmış olduğumu düşünüyordu herhalde. Söylenmelerine devam eden annemi çalan telefonum böldü. Sude'den idi telefon.

Sude telefonda, "geldin mi?" Diye sordu.

"Geldim, geldim..."

"Boş musun? Ne zaman buluşuyoruz?"

"Valla ben hep boş olacağım. Sen ne zaman istersen?"

"Ben şimdi kiraya çıkardığımız daire deyim. Tadilat vardı, yeni bitti."

"Aa! Biliyorum orayı. Orhan ile evlendiğinizde oturduğunuz ev değil mi?"

"Ha, evet. Gel sen istersen buraya. Buradan da çıkar bir yerlere gideriz."

"Olur, gelirim. Beyoğlunu da çok özlemişim zaten."

"Sen Beyoğlu'nun en güzel kızı idin. Doğrusu hala öylesin. Beyoğlu da seni özledi!"

Orta okuldan beri yakın arkadaşım idi Sude. Telefonu gençlik yıllarımıza mahsus neşeli kıkırdamalar eşliğinde  kapattık. Şimdilik yerleşmiş olduğum misafir odasına geçip, kızımı ve kendimi hazırladım. Kızımın İstanbul da ilk gelişi ve haliyle ilk günüydü ve bunu en güzel şekilde geçirecek idik. Kızımın elini tutup, oturma odasına ilerledik. Annemin yanaklarına birer öpücük kondurdum."biz çıkıyoruz." Dedim.

"Daha yeni geldiniz. Ayağının tozuyla nereye böyle? Hem yeni boşanmadınnmı sen? Teselliyi dışarda arama hemen."

Annem, insanın sinirlerini bozmak için bire birdi. Küçücük kızın yanında konuşturacak idi beni. Bakıcı kadın ile göz göze geldik.

"Kahvenizi bile bitmedi, Zeynep hanım. Böyle kaçar gibi nereye?" Bu kadın bana hesap mı soruyordu? Hadi çocuğum desem, yirmi dokuz yaşındayım üstelik anne olmuşum ya.

Evet, bu evde iki dakika kalamaz idim. Hem benim hem kızımın hayatı söz konusuydu sonuçta. Acilen kendime ev tutup, yerleşmek şarttı anlayacağınız. Oysa kendimi öyle yorgun hissediyordum ki... Kızımın kokusunu içime çeke çeke uyumak istiyordum günlerce. Ankara'da düzenli olarak bir psikolağa gitmiştim. İçimi dökmek bana iyi gelmişti. Bu dönemi ilaçsız halletmek iyi olmuştu. Kısaca kendimi akışa bırakarak kendime gelmiş, toparlanmıştım. Zaman her şeyin ilacı derler ya... doğruymuş gerçekten. Aldatılmış olmanın ve boşanmanın acısı biraz olsun hafiflemiş idi. Üzerimde, sadece bundan sonra ne yapacağımı bilmiyor olmaktan kaynaklı bir sıkıntı vardı. Ama o da geçecekti. Bunun için tek çare bir süre annemle birlikte yaşamak olacaktı. Bundan böyle özgürlüğümün tadını çıkaracak idim. Gerçi annemi idare edebilecek olsam, onunla yaşamak konforlu olacaktı. Ama bu mümkün değildi. Esila ise babasının yaptığı pislikleri öğrenmek ve duymak için daha çok küçüktü. İstanbul'a tatile geldiğimizi söyledim ona. Hem ananesinide özlemiş idi. En son iki sene önce o daha 5 yaşındayken gelmişti annem Ankara'ya. Bu kızım Esila ve bana iyi gelecekti. Yani umarım.

Bankada ki param da iyice azalmıştı. Ankara'da onca zaman otelde kalırsam olacağı buydu. Psikolog idi, avukat idi derken nakit iyice suyunu çekmişti. O parayı Kerim'den gizli biriktirmiş idim. Tek çarem pahalı arabamı satmak olacaktı. Ha, bir de parmağımda ki pırlantayı.

Tabi gerçekte hayat ergen kitapları gibi değil. Lise de öncesinde nefret duyduğun birine aşık olup, evlenince her şey bitmiyor sonuçta.

Diğer mücevherlerimi almamıştım. Onları bir banka kasasına bırakıp, kızımın geleceği için ayırdım. Zaten aralarında çok olağanüstü şeyler yoktu. Sude ile buluşmaya giderken direksiyona uzanan kollarımda para getirecek bir şey daha dikkatimi çekti.  Unutmuştum, birde marka bir saatim vardı. Evet, hepsini paraya çevirmek kızımı ve beni uzun zaman idare ederdi. Biraz tutumlu davranırsam üç yıl idare ederdim, belki de dört. Ama ya sonra? Nafaka istemeyerek aptallık mı etmiştim? Kerim zaten kızımın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak idi. Bir de bana, eski karısına, kızının annesine niye baksın ki? Ben kendime bakamaz mıyım? Korkuyordum. Belki de Aylin'in dediği gibi yapacak, gördüklerimi unutup asistanı'nın üzerinde bastığım kocamı bağışlayacak ve hayatıma devam edecektim. Ama yapamadım. "Ne olursa olsun." Dedim. Herkes nasıl hayatta kalıyorsa bende öyle hayatta kalacaktım. Bir işte mi çalışmam gerekiyordu? Çalışacaktım. Annem ve babam boşuna okutmuş olmazdı böylelikle. "Kolaydı sanki iş bulmak." Dedim kendi kendime. "Genç, güzel ve beceriklisin Zeynep, iş bulabilirsin." Dedim sonra kendimi avutmak için. Eskisi gibi alışveriş yapamayacak, belki saçlarımı bile kendim renklendirecek idim. Ama kendime ve kızıma en iyi şekilde bakacak idim.

Beyoğlunun en güzel kızı olarak sokaklara sürdüm arabamı. Saçlarımı kendim renklendirecek olduğumu söylemiş iken... Gözüm dikiz aynasına gitti. Saçlarımın dip boyasının git gide arttığını farkettim. Semtte bu şekilde dolaşmak istemezdim. "Kendime geleceğim." Dedim, arka koltukta kendi halinde takılan kızımın duymasını istemediğim için içimden.
"Kendimi yeniden yaratacağım, hayatı en baştan, tada tada yaşayacağım."

Sonra radyo kanallarını şöyle bir taradım. Neşeli günlerimde arabamda mutlaka nefis CD'lerim olurdu. Müziksiz yol almazdım. Sonra düşündüm de, Ankara'dan İstanbul'a müziksiz gelmiş, kızımın yol boyunca uyumasını fırsat bilip, bir tek hıçkırık seslerimi dinlemiştim. Neyse ki, artık ayrılığın yası sona eriyordu. Radyoda bilindik bir şarkı çıktı. Kızımın kafasını nihayet tabletinden kaldırıp, dinlemek istediğini söylemesiyle radyonun sesini açıp, onunla birlikte eşlik ettim şarkıya. Çocukların vazgeçilmezi Barış Manço'nun Arkadaşım eşek şarkısı idi. "Allah'tan ümit kesilmez." Dedim kendi kendime.  "Kim bilir, hayat bize ne sürprizler hazırlıyor?" Tam bu sırada arkama takılmış siyah, simsiyah marka arabayı fark ettim. Sabırsızlıkla yolu boşaltmamı istiyor, hatta bunu emir ediyordu!

"Olur canım..." Dedim ona yol verirken, son model arama yanımdan yılan gibi kıvrılarak geçip, gitti. İçine şöyle bir baktım. Orta yaşlı, yakışıklı bir adam vardı direksiyonda. Yan koltuk doluydu. Uçuşan, sarı saçlarını gördüğüm bir fıstık oturuyordu adamın yanında.

"Yandaki koltukların hepsi dolu." Dedim yine kendi kendime. Sanki bundan sonra hayatım boyunca yanlız kalmaya mahkum olmak zorunda gibi.

UMARIM BEĞENMİŞSİNDİR. VOTE (YILDIZ/OY) KULLANMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMA! :)

Beyoğlu GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin