Bölüm-25

72.9K 4.1K 1.7K
                                    

Bilinmeyen numara: Bugün kavga etmişsin, ne oldu?

Melis: Gerçekten bütün okul bizi duymuşken, bilmemezlikten gelmek neden?

Bilinmeyen numara: Tamamm, doğru diyorsun, neden kavga ettin.

Melis: Bak görüyor musun sen bile önce beni yargılamak yerine nedenini soruyorsun, ama o öyle yapmadı.

Bilinmeyen yazıyor

Çevrimiçi

Bilinmeyen yazıyor

Bilinmeyen numara : Kim?

Melis: Oğuzhan! Düşünebiliyor musun bilinmeyen, bana nedeni ni sormadan, bağırdı!

Melis: Bilmiyorum ama acayip pis kırıldım

Melis: Beni bir sürtük olarak tanımlayan kıza haddini bildirdim diye, bağırılmayı hak etmedim.

Melis: Ya düşünsene bilinmeyen, senin annene bacına birisi o sözleri söylese - sözleri duymuşsundur- sen ne yapardın.

Bilinmeyen yazıyor

Çevrimiçi

Bilinmeyen yazıyor

Bilinmeyen numara: Allah belasını versin o Oğuzhan'ın

*Bilinmeyen çevrimdışı*

...

1 Hafta Sonra

Bir hafta geçmişti. O olayın üstünden tam bir hafta. Oğuzhan'la bu 1 hafta içerisinde konuşamamıştık.

Doğrusu şöyle. 1 hafta sonra onların maçı vardı ve bu geçeceğimiz bir haftada full antrenmanı vardı. Basketbol takımı dur durak bilmeden maç için hazırlanıyordu, toplasan 1 elin 5 parmağını geçmeyecek kadar görmüştüm onu ve o bu zamanlarda benimle konuşmaya çalışmıştı, ama ben trip atmıştım.

O da gayet iyi biliyordu haksız olduğunu.

Ve bilinmeyen şahsen bu aralar, lanet olsun ki kafam Oğuzhan'la doluydu ve ben ister istemez bilinmeyene ihanet ediyormuş gibi hissediyordum. Onunla da bu hafta içerisinde, çok az konuşmuştuk, çoğunlukla geceleri konuşuyorduk ve o erkenden yatıyordu.

Bu arada iki kilo daha vermiştim şu an 46 kiloydum. Daha ne kadar zayıflamak istediğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.

Ben böyle düşünce denizinde boğulurken, adımın seslenilmsiyle durdum ve Gülşah hocaya döndüm.

"Canım şunu Semih hocaya imzalatıp getirebilir misin?" elindeki kağıdı bana doğru uzatan hocamıza baktım. Semih hoca Oğuzhan'ların koçuydu, günlerdir onu görmemiştim ve şu an belki görebilirdim.

Kalbim istemsizce hızlanırken, Gülşah hocayı onaylayarak kağıtları aldım ve yavaş adımlarla aşağıdaki basketbol sahasına doğru adımladım. Bugün hava biraz kapalı olduğu için okulun içindeki sahada çalışıyorlardı.

Aşağı inip, basket sahasına bakındım, hiç kimse gözükmüyordu. Yanımdan geçen alt sınıflardan bi çocuğu durdurdum ve Semih hocanın nerde olduğunu sordum.

'Soyunma odasında takımla bir şeyler konuşuyor' deyince oraya doğru adımladım.

Soyunma odasından sesler geliyordu, demek ki oradaydılar, hiç düşünmeden odaya bodoslama dalmamla olduğum yerde kala kalmam bir olmuştu.

Odaya girdiğim gibi bütün sesler dinmiş ve herkesin odağında şu an ben düşmüştüm.

Gördüğüm görüntü karşısında tabiki çığlık atıp, arkamı dönmeyecektim. Arsızca, sadece üstleri çıplak olan takımı süzdüm, anasını satayım hepsinin vücudu fazlasıyla iyiydi.

"Hoay maşallah, ananız size ne yedirip ne içiriyor yavrularım" dediğimde çoğu erkek gülüşmüştü. Sonra birden yüzüme bi havlu fırlatıldı. Beklemediğim bu hamle karşısında ister istemez bi adım geriledim, çok şükür ki havlu temizdi.

Bana bunu atan tarafta, kaşlarımı çatarak kimin attığına bakmaya başladım.

Çok geçmeden öfkeden kuduran buz mavileriyle çakıştı elalarım.

"Sen-" demiştim ki daha ne olduğunu anlamadan bileğimi sertçe tutup beni çekiştirmeye başladı. Koridorun ücra bir köşesine geldiğimizde beni hiçte nazik olmayacak bir şekilde duvara yasladı.

Yüzümü buruşturmamaya çalışarak öfkeli buz mavilere aynı şekilde karşılık verdim.

"Sen naptığını sanıyorsun?" diye bağırdığında, irkilip kaşlarımı çattım ve bende bağırdım.

"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun?" öfkeli soluklarımız, ikimizin de göğsünü hızla inip kalkmasına neden oluyordu, arada birbirimize çarpan gözğüslerimizi umursamadım ve onun bir kaç karış ötemdeki yüzüne dik dik bakmaya devam ettim.

"Ne demeye bodoslamaya dalıyorsun?" dedi yine bağırarak.

"Sanane ya!" diye cırladım. Boyu uzun olduğu için kafasını eğerek yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. "Onuda geçtim ne demeye bakıp süzüyordun milleti" diye tısladı sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçti, bir an sersemlesemde hemen kendimi toparladım.

"Sanane ya! Sa-na-ne göz benim değil mi istediğime bakarım, istersem de sana bakarım" dedim ve o an fark ettim üstü çıplaktı, karın kasları bana oradan göz kırpınca, lanet ergen hormonlarıma içimden bir küfür savurdum ve hafif öfkesi durulmuş olan buz mavilere baktım.

"Sadece bana bak, sadece beni arsızca süz, sadece beni gör!" diye yüzüme doğru bağırdı.

Bunun altındaki yatan anlamlar neydi bilmiyordum ama kalbim deli gibi atmaya başladı. Sanki kalbim bir kapıydı ve birisi o kapıyı gümbür gümbür çalıyordu.

Afalladım, kendisi de ne dediğini daha yeni idrak ediyor gibiydi.

Gözlerimi kaçırdım, elimdeki havlu ve kağıdı onun göğsüne bastırarak ittirdim.

Şaşkınlığından dolayı gerilemişti.

Ellerimin altında ona bastırıp bırakmak üzere olduğum, kağıt ve havludan dolayı eli elime kapandı, ateşe değmiş gibi hemen elimi çektim ve arkama dönüp bakmadan koşmaya başladım, kalbim hayatımda hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Neydi bu şimdi?




Düzenlendi ✔

1.55  | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin