| Sir Chloe - michelle |
Zaman ellerinizden öylesine hızlı kayıp giden bir şeydi ki, bazen neler olduğunu ve bu ana nasıl geldiğinizi anlamıyordunuz bile. Hayatın akışına kapıldığınız an, hızı daha da artıyor, her an saniyeler içinde bitiyormuş gibi bir duruma sürüklüyordu insanı.
Öyle zamanlarda ben, oturup düşünmeyi ve geçip giden zamanda kaybedip kazandıklarımı analiz etmeyi severdim. Fakat bu kez oturup düşünecek zamanım yoktu. Benim için ayarladıkları anılar dizisi saniyelerden daha kısa, saliselerden biraz uzundu. Nasıl bir döngüye düşmüşsem, zamanı durdurduğumda bile akıp giden bir zamana sahiptim. Sanki ne kadar acele edersem edeyim, hep geç kalacak gibi bir halim vardı.
Geç kalmışlık sizi bir kere yakaladığında, tüm hayatınız boyu geride bıraktığı hisle yaşıyordunuz. Belki de benim aceleciliğim bundan kaynaklıydı; bir kere geç kaldığım için hayatımın her anında acele etmeyi kendime borç biliyordum.
Ya da belki de günü günden daha paronayak birisi oluyor ve sadece geçmişten kalma birkaç anıya sığınıyordum kendimi saklamak için.
Bilmiyorum. Son iki yılda kendim hakkındaki o kadar çok şeyi halının altına süpürmüştüm ki, orada olmadığını sanarak yaşamak daha kolay geliyordu ve konu kendime geldiğinde düşünmeyi reddederek ana kapılmaya üstünlük veriyordum. Böyle bir zamana geleceğimizi, halının altındakilerin büyüklüğü yüzünden görünmezliğinin kaybolacağını düşünmüyordum. İki yıl önce insanca bir yaşama atıldığımda tek düşündüğüm hayatımın sonuna kadar bu şekilde devam etmekti. Bir takıma katılmak, güçlerimi yeniden aktif şekilde kullanmak, intikam oyununa girişmek, geçmişi yeniden kurcalamak bana göre değildi. Bana göre olmamaya devam edeceğini sanıyordum, fakat bir de uyandım ki entrikalarla dolu bir takımdayım. Ve hatta bir süre sonra uyandım ki, hayatım boyunca birine bağlı kalamayacağını düşünen ben, gelipte hiç olmayacak birine aşık olmuşum.
Hiç olmayacak diyorum, çünkü iki yıldır insanlara uyarak yaşamaya alışan benliğim, bir mutantı, hem de başı beladan eksik olmayacak bir mutantı seçmişti. Taehyung'a, her şey bittiğinde kalkıp bir köye yerleşelim, sakin bir hayat sürelim, diye teklif edecek olsam, hayat bir şekilde bizi yeniden belaya sürükleyerek buna izin vermeyecekti. Biliyordum, ona kapılmaya başladığım ilk anlardan beri, bu hislerin beni normal yaşantımdan koparacağından haberdardım.
Hissetmiştim ve hislerimde yanılmadığımı bir kere daha görmüştüm.
Zira şimdi buradaydım. Kaçtığım düşüncelerin merkezinde, alıştığım hayatın aksine işe gitmeden, kapalı bir alanda ve Taehyung'la karşı karşıya.
Onun gözlerini esir almış mor ve benim gözlerime yansımış siyahlar eşliğinde. Bir süreliğine de olsa iki rakip konumunda ve gelecek olan belaya hazırlıklı bir şekilde, diken üstünde.
Yanılmıyordum, Taehyung'layken sakin bir hayat mümkün değildi. Çünkü ben ne kadar güçlerimi görmezden gelmek istiyorsam, o, o kadar çok güçlerinin üzerine düşüyor ve kendini geliştiriyordu. Ben, paslanmış bedenime rağmen bir şeyler yapmıyordum, o ise bizi sabahın köründe birlikte gelişmemiz için buraya getirecek kadar amacına bağlı birisiydi.
"Hazır mısın?" Dedi yüzündeki yan gülümsemeyle. Bu uzaklıktan seçebildiğim surat ifadesine karşı dudaklarımı büzdüm, ellerimi yumruk yaparak, bir boks dövüşçüsü gibi duruşumu düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...