"Bundan binlerce yıl önce dünya üzerinde görülmemiş bir değişiklik oldu. İnsanların hiç alışmadığı türler ortaya çıkmaya başladı, dünya üzerinde parçalanmalar yarandı. DNA'da oluşan birkaç değişiklik sonucu üstün ırklar, mutantlar dünyaya geldi. Bitkiler, hayvanlar derken insan ırkına kadar uzanan bu yolculuk, insanların içinde bilinmeyene karşı bir korku ve merak yarattı. İlk başlarda, insanlar bu mutantlardan korktular. Kendileri gibi olmadıkları için onları anlamadılar. Sonra anlamaya çalıştılar, incelediler. Ve sonda, kendilerinden üstün bir ırkın gözleri önünde yarandığını gördüklerinde nefretle doldular. İstemediler, kabullenmediler, mutant olarak doğulanları ucube gözüyle gördüler. Anlayamadıkları her şeye yaptıkları gibi mutantları da ezerek, öldürerek yok etmeye çalıştılar. Fakat cadılar, büyücüler, diğer özel olanlardan farklı olarak biz tutunmayı başardık." dedi, elim çeneme yaslı halde merakla onu dinlerken odanın içinde diğer tarafa yürüdü. Siyah, sivri burun ayakkabıları yerle her buluştuğunda yürüyüşüne eşlik eden tok bir ses çıkardı, karizmatik bir edayla özenip arkaya taradığı saçlarından firar eden bir tutam alnına döküldü. O ise bunu umursamadı, bedenini döndürerek gözlerimin içine baktı.
"Tarih tekerrür eder. Bunu duydun, değil mi?" diye sorusunu bana yöneltti. Kafamı salladım. Hayranlık dolu bakışlarımı üstünden çekmediğimi ve konuşmadan onu onayladığımı gördüğünde dudağının kenarıyla gülümsedi. Tüm ilgimin kendi üzerinde olmasını severdi, çok severdi hem de.
"Mutant tarihinde en çok rastlayacağın cümle, tam olarak bu. Tarih tekerrür eder, bizim için, hiç durmadan."
"Ne demek istiyorsun?" dedi odadaki çocuk. Onu tanımıyordum. Yanımıza yeni getirmişti. Bileğinden yakalayarak bana tanıttığı çocuğu anlatmak için dediği tek şey bundan böyle benimle birlikte onunla da ilgileneceğiydi. O an içime küçük küçük dolan kıskançlığı hissetmiştim, fakat konuşmaya başladığı andan tamamen bana yönelen ilgisi beni sakinleştirmişti.
"Tarihimiz savaşlarla dolu. Ve bu savaşların neredeyse hepsi insanlar yüzünden ya da insanlara karşı yükselen kaoslar. İlk günden beri kabul görmeyenler olan bizler, saklanmanın en ince noktalarını nasıl öğrendik sanıyorsunuz? Yok etme hırsıyla bütün olmuş bir ırka karşı savaşırken nasıl ayakta kaldık? Tüm bunlar kaosların öğrettikleri sayesinde oldu. Bizler, göz ardı edilerek sevilmeyenler, saklandığımız gölgelerden yalnızca insanların dürtmesiyle çıktık ve oraya yeniden girme nedenlerimiz yine insanlar oldu."
"Hala nasıl insanlarla birlikte yaşamak istiyoruz, anlamıyorum. Daha üstün olanlarımıza güzel bir dünya yaratmasını söyleyip buradan kaçamaz mıydık?"
"Hayat bu kadar basit işlemiyor, evlat." dedi ona bakarak babacan bir tavırla gülümserken. Şimdiye kadar konuşmama taraftarıydım, zira onun mimiklerini, bir şeyler öğretmeye çalışırken oluşan hevesli ifadesini ve gözlerindeki ışıkları kaçırma taraftarı değildim. Fakat diğer çocuğun ilgiyi üzerine çekmesiyle artık benim de olaya dahil olmam gerektiğini anlıyordum.
"Kang," diye mırıldandım böylece. Bedenime sanki dikenler batıyor, yerimde kımıldanıp duruyordum. Gözleri bana dönene kadarki o beş saniyede nefes bile alamadığımı düşünmüştüm. Fakat ne zamanki yaşlı çehresinin odağı ben oldum, derin bir nefes alarak yerime sindim, sırtımı sandalyenin arka kısmına yasladım.
Kang gözlerime baktı, tepkilerimin tümünün sebebini anlıyormuş gibi şefkatliydi. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme filizlenmiş, beni kendine çekmişti. Ona duyduğum saygı ve sevgi öylesine büyüktü ki bunu atlatamıyor, üstesinden gelemiyor ve belli etmeden duramıyordum. O da bunu biliyordu, bu yüzden tepkilerimi fark etmesinden utanmadım, aksine büyük bir cesaretle küçük kıskançlığımın arkasında durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasía"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...