| BTS - black swan |
Merhaba.
Buraya uğramayalı aylar olmuş sanki.
Bu kadar geç kaldığım için üzgünüm. Fazlasıyla yoğun bir dönemden geçiyorum ve ilk kez böyle bir yoğunlukla karşılaştığımdan her şeyi elime yüzüme bulaştırdım.
Neyse, çok konuşmayayım. İyi okumalar, buradaysanız eğer. ♡
----
Huzurun kolları arasındaydım.
Gerçekten.
Huzur kavramını pek tanımazdım, fakat şimdi tam da huzurun kolları arasındaydım.
Kollarını belime sarmış, ellerini sırtıma yaslamış, bacaklarını bacaklarıma geçirmiş ve ilahi görüntüsüyle bana kol kanat olmuş bir huzur vardı. Hemen önümde, karşımdaydı. Gözlerim üzerinden ayrılmıyordu, ona kapılıp gitmiştim, fakat odadaki diğer kimseyi hissedecek kadar da kendimdeydim. Sadece olarak deminden beri cesaretimi toplayıpta bakışlarımı ona çevirememiştim.
Derin, sessiz bir nefes alıp verdim. Dudaklarımdaki küçük kıvrımlar, saçlarını usul usul, görünmez izlerle okşadığım adamın sayesindeydi. Ama gözlerimi ondan çektiğimde bile oradaki varlığını korumuştu. Sık ve sıralı kirpiklerinden, göz kapaklarının eşsiz farkından, huzurlu nefeslerinden, hafif şişmiş, ama onu daha da ilahileştirmiş yüzünden, kırmızı dudaklarından, siyah, yumuşak saçlarından ayrılmak çok zordu. Normal bir insan için bile bunu yapmak çok zorken benim için bir işkenceydi.
Ama yaptım. Gözlerim son kez hatlarında gezindi, sonra ondan koptu. Korktuğum, bakmaya cesaret edemediğim kişiye döndüm. Döndüğüm an göz göze geldik.
Yüzünde samimi, sevecen, küçük bir gülümseme vardı. Gözleri kısılmış, fakat parlaklığını görebileceğim kadar kendini bana sunmuştu. Uzaktaydı, fakat dibimdeymiş gibi hissediyordum. Bana bakıyordu, bana her zamanki gibi büyük bir sevgiyle bakıyordu. Ona bakıyordum, çünkü onu bir tek ben görüyordum, bundan korksam bile ona bakmaktan vazgeçemiyordum.
"Güzel çocuğum," dedi bana. Sesini sadece ben duyuyordum, Taehyung'a böyle seslenmesini ne kadar istediğimi anlatamazdım. "Seni böyle mutlu görmek ne hoş. Aradığını bulmana sevindim."
"Aradığımı da nerden çıkardın?" Dedim ona, fısıltı gibiydi sesim, onun uyanmasından ölesiye korkuyordum.
"Hep arıyordun, Jungkook. Hep bir arayış içindeydin sen. Gözlerin hep etraftaydı, hep durmadan geziniyor, bir şeyler bulmayı amaçlıyordu. Fakat onu bulduktan sonra bu halin gitti, kayboldu, artık büyük bir arayış içinde değilsin, gözlerini etrafta gezdirme gereği bile duymuyorsun." Diye açıkladı bana. Bunları yaptığımdan habersizdim, fakat o bana hep doğruyu söylerdi, beni benden daha iyi bilirdi, bu yüzden kabullendim.
"Bu iyi bir şey mi?" Dedim tereddütle.
"Arayışının sonuçsuz kalmaması mı? Elbette, evladım. Çok iyi bir şey hatta, sığınacak bir limanın, böyle uzun uzun seyre dalacak bir manzaran ve sonunda kendini açıp tam anlamıyla güvendiğin bir dayanağın var. Bunları ne kadar uzun süredir aradığını biliyorum, sevginin varlığına ne kadar ihtiyaç duyduğunu biliyorum." Dedi, gözlerim elimde olmadan doldu, titrek bir nefes verdim.
"Güzel hissettiriyor," diye fısıldadım, elimde değildi, onun karşısında güçsüz kalıyordum. "Kang, güzel hissettiriyor, fakat çok korkuyorum." Bakışları anlayışla parladı, gülümsemesini silmeden kafasını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...