| Willyecho - monster |
-
---
Beyaz.Beyazdı.
Etrafımdaki her yer bembeyazdı.
Her bir yanım, her tarafım sanki sonsuzluğa uzanan beyazla çevrelenmişti. Başka hiçbir şey gözükmüyordu.
Görebildiğim tek şey beyazdı.
Aklım almıyordu, düşüncelerim karışıyor, zihnim kendini toparlayamıyordu. Sanki bir serabın içindeydim. Her yer beyazdı.
Deliriyor gibi hissediyordum. Başka bir renk görememek, etrafımda beyaza aykırı, görüntüyü kıran küçücük bir obje bile görememek beni delirtiyordu.
Yürüyordum.
Bedenimin kontrolü benim elimde değildi. Bacaklarımın hareketlerini hissediyor, tek bir kasımı dahi oynatmamama rağmen yürüyordum.
Beyazın içinde, gidebileceğim tek bir yön dahi yokken durmaksızın yürüyordum. Ben değil, bedenim yürüyordu. Dünyaya kendi gözlerimden bakan bir seyirci gibiydim.
Her yer bembeyazdı, ama ben nereye gittiğimi bilir gibi yürüyordum.
Bir yön seçimi yoktu, yine de yolumu bilirmiş gibi yüreyordum.
Geziyor, ilerliyor, ulaşmak için çabalıyor, kontrol ellerimde olmasa da seyrediyordum.
Görüş açımı tamamen kaplayan beyaza uzaktan bir nokta gibi düşen karartıyı görene kadar böyle devam etmişti bu. Bir umut, diye fısıldamıştı zihnim. Delirmekten kurtulmak için bir umut.
Sonra bir kıkırtı duymuştum. Kontrolünü kaybettiğim bedenimin adımları durmuştu. Etrafa bakındığımı hissediyordum, bir şey arar gibiydim. Kıkırtının sahibini arıyordum, fakat beyazdan başka bir şey olmayan görüş açımda birisi de yoktu.
Saniyeler boyunca duraksamıştı ayaklarım. Zaman algım birbirine karışsa bile bunu kavrayabilmiştim. Saniyeler dakikalara dönüşünce yeniden yürümeye başlamıştım. Hedef belliydi: karşımdaki küçük karartı.
Beyazın içindeki küçücük leke, ona yaklaştıkça büyüyor, büyüdükçe bir form kazanıyordu. Karartı kahverengiye evriliyor, zaman akmazken ayaklarım hızlanıyordu.
Durmak istiyordum. Zihnimin içindeki ben, durmak için çırpınıyordu, fakat ayaklarım beni dinlemeyerek hızına hız katıyordu.
Yaklaştım, yaklaştım. İçimdeki korku saniyeler boyunca artarken gitgide tanıdık bir şekil kazanan o karartıya yaklaştım. Bazen ayaklarımın durduğunu hissettim, bazen koşmaya başladığını. Kontrolsüzlük beni benden alırken tek hedefime ulaşmaya çalıştım.
Delirmeden, diyordu içimdeki tanımlayamadığım ses. Delirmeden yetişmem gerek.
Dakikalar geçiyor, adımlarım yavaşlamazken sanki o karartı benden adım adım uzaklaşıyordu. Yolum gitgide uzanıyor, karartının varlığı büyüyüp karşıma kahverengi tonlarına sahip bir kapı çıkarırken bile ona ulaşamıyordum.
Görüyordum. Kapı birkaç adım önümdeymiş gibi yakınken onu fazlasıyla net görüyordum. İçimdeki büyüyen hisler iki ad altında çakışıyordu; korku ve umut. Hızlanan varlığımı ve beyazın arasında tek dal olan karartının umut olmasını anlıyordum. Fakat korkunun nedenini çözemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...