|Meg Myers - monster |
Pekala, eğer hakkımızda çekilen, ancak sizin sadece kurgu sandığınız, saçma sapan isme sahip, yine de beğendiğim filmlerden birini olsun izlediyseniz bizi farklı kılan şeyi bilirdiniz. Yönetmenin üzerimize yapıştırdığı saçma ötesi ismin özeği olan X bizim üstünlük sebebimizdi. Sadece hafif bir DNA değişimi, yaratılışınız zamanı eklenen bir X geni ve bum! tebrik ederim, artık mutantsınız. Hayatınızın sonuna kadar insanlardan saklanmalı olduğunuz bir evrene merhaba deyin, hadi. Bazen fiziksel özelliklerinizin farklılığı yüzünden kabul görmemekten korkup ya da cidden kabul görmeyip lağıma gitme riskine hazır olun. Veya gücünüzü kabullenemediğiniz ve ne olduğunuzu bilmediğiniz zamanlarda yaşayacağınız dışlanmalar ve baş ağrılarına da hazır olun.
Ne o mutant olmayı havalı mı sanırdınız?
Eh, biraz öyle olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak zaten bizden haberi olmadan yaşayan insan toplumuna hava atabilmiyoruz. Mutantlarınsa özellikleri birbirinden farklı olduğu için hava atmanızın bir anlamı olmuyordu. Övünebileceğiniz tek şey ne seviyede bir mutant olduğunuzdur; ki güçlerinizin kontrolünü elinize aldığınız an yükselmek size bağlı olan bir şey. Fakat sorun güçlerin ipini elinize almanız gerektiği kısımda zaten.
Bu dünyada gerçekten de kolay hiçbir şey yok.
Neyse, dediğim gibi sadece DNA kodlamasındaki basit görünen, hatta gözle bile gözükmeyen o küçük fazlalık size büyük şeyler verebiliyordu. Biz tekamülün en pik noktası sayılıyorduk; insan ırkının ulaşabileceği zirve, en az beyninin yüzde yüzlük kısmının kullanımı kadar mucize. Ancak inanması zor olsa bile, gerçektik, aranızda yaşıyor, sizin gibi okuyor, çalışıyor ve ölüyorduk. Normaldik işte, bizi farklı kılan bir şeylerimiz olsa bile normaldik. Bu yüzden siz insanların bizi kabullenmesinin neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyordum, kendinize mi yediremiyordunuz sizden üstün varlıkların olmasını, yoksa tamamen ön yargılı pislikler miydiniz kavrayamıyordum.
Bazen saklanmak boğucu oluyordu. Sinirlerimi oynuyor, güçlerimi patronumun ya da Seulha'nın gözlerine soka soka üzerlerinde kullanmak istiyordum. Ancak sonra gereksiz devlet adamlarınız aklıma geliyor, sakin hayatımın bitip aptal aptal deneklere konu olma riskim beni durduruyordu.
Sakinliğimi seviyordum. Dışardan monoton gözüken, ancak kendi içinde sulu boyalarımla bahar renklerine boyadığım hayatım benim için yeterliydi. Bazen kaçamak kullandığım güçlerimi ve yakalanmamak için olan tedirginliğimin verdiği adrenalini seviyordum. Evimde boyalarımla yalnız kalmayı, işte Seulha'yla aptal muhabbetler yapmayı, yolda insanların düşüncelerini okumayı, pek sevemediğim kedilerle bakışmayı ve aşık olduğum köpeklerle konuşmayı çok seviyordum. Kendimi doğaya atıp izin günlerimde varolmamışım gibi ortadan kaybolmayı seviyordum. Hayatım benim için kötü başlasa bile, güzeldi, güzel gidiyordu. Lakin son zamanlarda sık sık karşılaştığım mutantlar ve bir hafta kadar önce gördüğüm şekil değiştiren beni rahatsız etmeye başlamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi üç gündür peşimde aptal bir görünmez vardı ve Tanrım, onu hissetmediğimi sanacak kadar aptaldı. Günün çoğu saati onun göz hapsinde olmak sinirlerimi gitgide daha çok bozduğundan dönüp üstüne atlamak istiyordum, ancak kendimi tutmuştum. Kendimi tutmuş ve üç gündür sabırla bugünü beklemiştim. Zira üç gündür üzerinde taşıdığı zihin kalkanı bugün yoktu ve onu tüm duyularımla hissedebiliyordum. Hâlâ zihninin tamamına tüm dikkatim üzerinde olmadığı için ulaşamasam bile, bugün onu ele geçireceğimi biliyordum. Sadece zamanını kolluyordum.
Gecenin henüz tam çökmeyen karanlığında Seulha'yla birlikte yerimizi gece çalışan çocuklara vererek marketten çıkmış, onu evine bırakıyordum. Hava soğuktu, Seulha montuna iyice sarılmıştı, bense güçlerimin verdiği dayanıklılıkla pek üşümüyordum. Adımlarımız geçtiğimiz işlek ve insan dolu sokaklarda kayboluyor, ben yanımdaki iş arkadaşımın kızaran burnuyla ara sıra dalga geçiyordum, o da sakin kalamıyor ve sinirle bana vuruyordu. Şaka olduğunu biliyordu, ancak kızmasının önünü kesinlikle alamıyordu. Pek uzun olmayan, ancak kısa da diyemeyeceğim saçlarının uçlarını henüz bugün heyecanla koyu yeşile boyamıştı. Bu yüzden soğuğa rağmen, saçlarını normalde ceketinden içeride saklamasına bakmayarak, bu sefer ceketinin üstünden atmış, böylelikle herkese göstermek istiyordu. İlk saçlarımı boyadığım zamanı ve o zamanki heyecanımı hatırladığımdan onun bu hallerine gülümsemekle yetiniyordum; ben de ondan farksız olmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...