| Sia - The Greatest |
Merhabalar.
Birine küçük bir sözüm vardı, bu nedenle bu bölüm haftasonunu beklemeden geliyor.
Not bu kadardı. İyi okumalar♡
-----
Bazı zamanlarda kendimde olmuyordum.
Aklım benden uzaklaşıyor, uzun uzun dalıp gidiyor, gözlerimin önündekini bile göremeyecek kadar kör bir dalışa kurban gidiyordum. O anlarda zihnimin içinde yargılanan kendim, her bir detayını hafızamda tuttuğum mahkemenin azılı suçlusu olup çıkıyordu. Kendi içimdeki mahkemede öyle ağır yargılanıyordum ki sonuç hiçbir zaman değişmiyor, hakimin kararı hep idam oluyordu.
İdamı kolaylıkla dile getiren zihnim, sahip olduğumu düşündüğüm kişiliğimi bileliyor, her hatamı yüzüme vura vura düzeltiyordu. Ona göre kolay yolu seçmek aptallıktı, en iyi yol ise buydu.
Diğer yandan, öyle anların da istisna durumları oluyordu ki, bu istisna dediğim durumlarda yargılanan kişi ben olmuyordum. Zihnimin mahkemesi suçlu konumuna birilerini yerleştiriyor, ölçüp biçiyor, gözden geçiriyor ve sonda küçücük bir sonuca ulaşıyordu. Bu sonuca göre şekillenen davranışlarımsa çoğu zaman doğru kapıya çıkıyordu, lakin pek de söz dinler bir yapım olduğunu söyleyemezdim. Konu kendi zihnimken bile.
Oturduğum sandalyede, önümdeki yemekle bakışırken düşündüklerim tam olarak bunlardı. Zihnim ve onun sonu gelmez yargıları, kurbanları, cezaları. Beynimi işgal eden bu düşünceler, beni adeta eritiyor, iştahımı kesiyor, sesimi çıkarmama olanak sağlamıyordu. Öylece sessiz ve kendi halimdeydim.
Elimdeki kaşıkla yemeği eşeliyor, bunun saygısızlık olduğunu bilsem bile karşısını alamıyordum. Masada dönen sohbet kulaklarımda bir uğultu gibiydi, çarklarım söylenenleri kabul etmeyi reddediyordu. Tek düşündüğüm bugünkü mahkemenin önünde oturan suçlunun ne ceza alacağı, bana verilen emrin ne olacağıydı.
Yerine getirmem gereken sorumlulukların bile gözüme gözükmediği bu dakikalarda bedenimi öyle bir iştahsızlık sarmıştı ki hiçbir şey yemememe rağmen kusmak istiyordum. Aslında kusmaya yatkın bir yapım yoktu. Bir hastalıktan kaynaklı mı, yoksa normal olan böyle mi bilmem, fakat çocukluğumdan beri midem boğazıma dirense, öğürecek gibi olsam bile kusamıyordum. Midemdeki tüm asit ağzıma toplanıyor, ekşi tadını boğazıma yayarak zehrini yeniden içime geri akıtıyordu.
Bir irin gibi içimde büyüyen sıkıntı hissi de tıpkı kusamama durumum gibiydi. Kendimden söküp atabileceğim güçte bir şey değildi, zihnimi saniye saniye ele geçirip beni güçsüz düşürüyordu. Tamamen savunmasız kalmamı sağlıyor, gücümü emiyor, zihnimi yoruyordu.
Buna daha fazla tahammül edemeyeceğimi anladığımda oturduğum sandalyeyi geriye iterek yerimde doğrulmuştum. Sandalye baya sesli bir şekilde geri gittiği için masadaki tüm uğultu saniyeler içinde dinmiş, gözlerin üzerime döndüğünü rahatlıkla hissetmiştim. Ancak onlara bakmak istemiyor, sadece bu odadan çıkarak hava alma ihtiyacı hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...