| The Police - every breath you take |
Ertesi sabah uyandığımda evde büyük bir kaos ortamı vardı. Gözlerimi açtığım zaman bir süre daha yatağımda vakit geçirmek istesem bile alt kattaki koşuşturmaca buna engel olmuştu. Sabah uyandığım ilk dakikalarda bir şeyleri algılamak benim için güç olduğundan ne olduğunu anlamamıştım, ancak ne zamanki kendime geldim, Namjoon'un çocukları uyaran sesini ve tüm katlarda duyduğum adım seslerini algılayabildim.
Ne olduğunu bilmek adına içimde oluşan merak duygusu her saniye daha da büyüdü, böylece yataktan bir hışımla fırlayıp üzerimi değiştirdim ve ilk kez yatağımı toplamadan banyoya gittim. Banyodan çıktığımda yeniden odaya dönmek yerine kaosun merkezi olan alt kata indim ve kendimi direkt salona attım.
Herkesin bakışları bana döndüğünde üzerinde gördüğüm kıyafetlerle kaşlarımı çatmıştım, çünkü bunlar iş kıyafetlerine benzemiyordu.
"Günaydın, Jungkook." diye bana ilk seslenen Jimin olduğunda diğerleri de onu takip etti.
"Günaydın," dedim hepsine hitaben. Sesim sabahın getirisi olarak çatallıydı. "Nereye gidiyorsunuz?"
"Yardıma ihtiyacı olan biri var." dedi Namjoon üzerindeki kıyafetin altına küçük bir silah saklarken. Kaşlarım havaya kalktı, kenarda duran Soojin ve Hoseok'a gözlerimi değdirdikten sonra yine onlara odaklandım. Bu defa göz göze geldiğim kişi tamamen siyahlara bürünmüş olan Kim Taehyung'du.
"Bu kadar kalabalık ve silahlı halde kime yardım edeceksiniz ki? Daha çok bir yerlerde karmaşa yaratmaya gidiyor gibisiniz." Bunları söylerken gözlerim Taehyung'un üzerine giydiği siyah, silahları saklamak için olan kemerdeydi. Sonra Seokjin'in elindeki tabancaya ve baldırına bağladığı küçük bıçağa, Yoongi'nin koluna bağlı kemerden gözüken silaha ve Jimin'in pantolonunun cebine sıkıştırmaya çalıştığı bıçağa baktım.
Söylediklerimde haklılık payı vardı, çünkü benim ilk görevim olan yere gittiklerinde normal kıyafetler içindeydiler. Ondan sonra katıldığım ve katılamadığım tüm görevlerde de onları böyle sılahlı görmemiştim, hep sade olmuşlardı. Şimdiki halleriyse daha çok özel göreve hazırlanan polislerinki gibiydi.
"Yardımına gittiğimiz kişi, tekin olmayan insanlar tarafından kaçırılmış bir mutant. Bunca hazırlık bu yüzden." dedi Taehyung. Gözlerim diğerlerinden ayrılıp onun gözlerine döndüğünde kaşlarım çatıldı.
"Ben de geleyim mi?"
"Hayır." Beni kesin bir dille reddeden yine Taehyung'dan başkası değildi. "Sen evde kal ve işine git, Jeon. Halledemeyeceğimiz bir şey değil."
"İnsanlara karşı güç kullanmak zorunda olursanız bana ihtiyacınız olacak." dedim direterek. Nedense içimden bir ses bu göreve gitmem gerektiğini fısıldıyordu.
Diğerleri söylediklerimi mantıklı bulmuş olacaklar ki yerlerinde kıpırdandılar. Yoongi, Taehyung'un yanına yaklaştı, ancak Taehyung elini kaldırarak onu durdurdu.
"Gerek yok. Bu göreve gelmiyorsun, Jeon." Kaşları çatılmış, dün yüzünde gördüğüm tebessümün yerini soğuk bir ifade almıştı. Bedeni duruşunu düzeltmiş, söylediklerine uymamı istediğini bakışlarıyla belli ediyordu. Kim Taehyung dünkü inceliğinin aksine bugün iç karartıcı gözüküyordu. Yeniden sinirlerimi bozuyordu.
Birdenbire ne olduğunu bilmiyorum, fakat Taehyung'la bakışmamız uzadıkça uzadı ve aramızdaki bir güç gösterisine döndü. Odanın atmosferi gitgide ağırlaşırken benim de kaşlarım onunkiler gibi çatılmış, koyulaşan aurasını umursamadan gözlerinin tam içine bakmıştım. Bu, Kim Taehyung'u daha da öfkelendirdi ve gözlerindeki karaltı gözlerime yansıdı. Sadece yardım teklifi etmiştim ve bunda ısrarcı olmamın onu neden bu kadar sinirlendirdiğini anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The X || taekook
Fantasy"Gözlerini kör etmesine izin verme, Jungkook. Bu dünyada güç daima taraf değiştirir, bunu unutma. Eğer bana katılırsan," diyerek elini nazik bir tutumla bana doğru uzattı. Gözlerim gözlerinden uzaklaştı; kemikli eline, uzun parmaklarına ve elinin üz...