38"hate you so much"

846 97 129
                                    

fight so dirty but your love's so sweet

×××

Seungmin, Hyunjin'i itip duvara çarpmasını sağladıktan sonra bacaklarından tutup havalandırmış ve kucağına almıştı. Hyunjin'in bacakları hemen Seungmin'in beline sarıldı. Elleri kumral saçlarında gezinirken öpüşmeye bir an bile ara vermiyorlardı.

Seungmin bir elini pürüzlü duvara, diğer elini de Hyunjin'in kalçasına yerleştirdi. Duvara koyduğu eli acırken sanki parmakları duvara batabilecekmiş gibi bastırdı.

Hızlı ve hırçın öpüşme sanki her an ikisini de alev aldıracaktı. Sudan yapılmış bir yolda ateşe yürüyor gibilerdi. Öyle serin, güzel, rahat bir yol fakat sonu can yakacak.

Sonunda iki elini de Hyunjin'in kalçalarına yerleştirip biraz daha yukarı kaldırdı, kucağına daha rahat yerleşmesini sağladı. Ona yukarıdan bakan Hyunjin bu kez ellerini kumralın yanaklarına koydu. Dudaklarının normalden daha sert dişlenmesiyle sesli bir şekilde inleyerek geri çekildi. Gözlerini kapatıp başını duvara yasladı. Nefes nefeseydi ikisi de.

"Kaçıncı bu?" dedi ağır nefeslerinin arasından, gözlerini açmadan. Dudaklarında hissettiği kanı yaladı. Seungmin tekrardan öptü dudaklarını, kanattığını temizlemek ister gibi.

Bu kez çabuk geri çekildi. Göz göze geldiler. Çatık kaşlı, sinirli Seungmin yoktu. Sanki tüm düşüncelerini okuyabiliyormuş gibi bakıyordu.

"Senden o kadar nefret ediyorum ki..." dedi nefes nefese. Hyunjin başını biliyorum der gibi salladı.

"Zaten yarın gidiyorum. Bu beni son görüşün."

Seungmin parmak uçlarını Hyunjin'in kalçalarına bastırdığında Hyunjin tekrardan başını geri atıp gözlerini kapatmıştı. Bu sefer inlememek için dudaklarını birbirine bastırdı. Seungmin'in omuzlarındaki ellerini daha da sıkılaştırdı.

"Yapma şunu..." dedi sonunda nefesini yakalayabildiğinde.

Seungmin bunun üzerine gülümseyip parmaklarını bastırarak yavaşça kotunun üzerinden hareket ettirdi. Hyunjin nefes alamadı. "Nereye gidiyorsun?"

"A-amerika'ya."

"Hayır, gitmiyorsun."

Hyunjin de parmaklarını Seungmin'in omzuna batırdı. Kalçalarındaki eller onu delirtiyordu. Öyle ki nerede olduklarını umursamadan o an içine girmesi için yalvarabilirdi. Nefes almayı bile unutmuştu. Seungmin'in ondan nefret ettiğini unutmuştu. Zaten aklı yerinde değildi, düşünemiyordu. O an sadece Seungmin vardı. Kalan her şey, herkes karanlığa gömülmüştü. Bunun mecazi değil gerçek olması gerçekten kafayı bulduğunun kanıtıydı.

En azından canım acımıyor, diye düşündü.

Hyunjin inatla ona bakmayı reddetti. Başını yasladığı duvarda dinlenmeye devam etti. Tabii ne kadar dinlenmek denebilirse, Seungmin'in parmakları hala kalçasında sert çizgiler çiziyordu. Kullanmadığı baş parmakları tişörtünün açık bıraktığı alandan beline dolunup okşayınca bunu beklemediğinden fısıltılı bir inleme bıraktı. Ardından hemen utanıp dudaklarını birbirine bastırdı, kapalı gözlerini daha da sıktı.

"Yapalım." dedi Hyunjin, parmaklarını Seungmin'in omzuna daha da batırırken. Dayanamıyordu. Sonunda ona baktı. Hyunjin'in gözlerinde arzu ve beklenti varken Seungmin boş bakıyordu. Sonrasında gözlerini kaçırıp bir elini Hyunjin'in kalçasından çekti ve duvara yasladı. Kendi de daha çok yaslandı karşısındakine. Dengesini sağlayamıyor gibiydi. Yüzünü boynuna yerleştirdi. Hyunjin de bunun üzerine yüzünü onun saçlarına yaslamıştı. Kısa bir sessizlik oldu.

"Kafayı mı yedin sen?" diye mırıldandı Seungmin, oldukları konuma göre masum sayılabilecek bir sesle. Yüzünü hala Hyunjin'in boynundan çekmemişti, dudakları tenine temas ediyordu. Kalçasındaki elini bacağına doğru getirip yavaşça okşadı.

Hyunjin'in boynunu, çenesini, açıkta kalan omzunu öptü Seungmin.

Sadece bir dakika önce onu parçalamak ister gibi öpen Seungmin'le alakası yoktu. Hyunjin rahatladığını hissetti ve gözlerini kapattı. Seungmin'in omzunu sıkan parmaklarını gevşetti. Az önce tuttuğu nefeslerinin yerini doldurmak için derin derin soludu kirli havayı. Elleri yavaşça saçlarını buldu. Bulunduğu yeri okşadı. Dipleri terlemiş olan kumral saçlar parmak uçlarını nemlendirse de bundan biraz bile iğrenmediğini fark etti Hyunjin. Saçına birkaç minik öpücük kondurup yüzünü daha da yerleştirdi dağılmış saçlara.

Düşündüğünde, kendi boynu da beli de terli olmalıydı. Ve Seungmin de ona dokunmaktan, öpmekten çekinmemişti. Bu Hyunjin'i bir anlığına mutlu etti. Sonra, aslında kendinde olmadığını hatırladı.

Karşısındaki ben değil herhangi biri olsa da aynılarını yapar mıydı? diye düşündü. Neredeyse gözleri dolacaktı bu düşünceyle.

Seungmin, dudaklarını gezdirdiği teni seviyordu. Terli olsa da kokusunu seviyordu. Hyunjin'in dudaklarının ve yanaklarının saçlarındaki baskısını seviyordu. Bir süre sonra öpücüklerine ara verip çenesini boyun girintisine yasladı. Gözlerini kapattı. Bir eli hala yavaşça bacağında geziniyordu.

Neden artık güvenebilirmiş gibi geliyordu? Sanki ikisinin başrolü olduğu hikaye bitmiş, başka bir hikayeye geçmişlerdi. Burada sevebilir, güvenebilirdi. Sayfa bomboştu.

Nasıl, ne ara Hyunjin'e bu kadar bağlanmıştı ki? Bu olmasa rahatça bırakırdı, asla affetmezdi. Ama o Hyunjin'di. O aklından çıkmıyordu. Onun yanında olmak istiyordu, onunla olmak... Ona sürekli bakmak, dokunmak istiyordu. Onsuz kendi değilmiş gibi hissediyordu. Onu sevmediğine kendini ve başkalarını inandırmaya çalışırken başka birine dönüşmüştü.

O Hwang Hyunjin'di. Ve Seungmin ona aşıktı.

Son kez affettim seni, duy beni ve yarın o uçağa binme.

°°°

"Of nerde bunlar? Yemin ederim kafayı yiyeceğim." diye söylendi Minho kalabalığın icinden geçerken. Ryujin de arkasından geliyordu. Arkadaşlarını bulmak için zorla da olsa yüzlerini yıkayıp biraz olsun ayılmışlardı.

"Neden bu kadar büyük yapmışlar burayı? Hayır insanların sarhoş olup kaybolabileceğini hiç düşünmemişler mi? Şikayette bulunacağım." dedi Ryujin. Minho onu duymamıştı.

"Şu kapı ne yangın merdiveni mi?" Minho gözlerini kısarak yakında bir yere bakıyordu. Ryujin de onun baktığı yere baktı.

"Galiba. Görmüyor musun?"

"Görmüyorum miyop var bende."

Ryujin bu gereksiz bilgiye başını sallamakla yetindi. Sonrasında kapıya doğru yürüdüler.

"Of Seungmin Hyunjin'i öldürmemiş olsun amin." Ryujin iki elini açıp gözlerini kapatarak mırıldanmıştı kapının önüne geldiklerinde. Minho da ne yaptığını anlamasa da onu taklit etti.

Dua işi bitince Minho elini kapının büyük koluna koyup ittirerek açtı.

Gördükleri manzara karşısında ikisinin de şokla gözleri açıldı. Aynı anda sesli bir nefes alarak "Hii!" ifadesini sundular.

Hyunjin duvara yaslanmış, Seungmin de onun karnına başını koymuş yatıyordu. İkisinin de gözleri kapalıydı ve nefes alıyormuş gibi görünmüyorlardı.

×××

bölüm kısa ama zaten kısa olacaktı, hatta tahmin ettiğimden uzun bile oldu öyle diyim...

bölüm hakkındaki düşüncelerinizi lütfen yorum olarak atın merak ediyorum. ve beğendiyseniz oy vermeyi de unutmayın galiba bazen unutuluyor~

neyse çok konuştum. sizi seviyorum kendinize çok iyi bakın ♡♡

Sweet Chaos // HYUNMIN ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin