KISIM 1 - BÖLÜM 3: ANAHTAR

29 7 4
                                    

3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3

Hayat boyu bir yerlerde, bir şeyler konusunda "daha iyi" olmaya çalışmanın acelesindeyiz. Doğumdan ölüme geçen bir süreç bu, nedendir bilinmez ama hep daha iyi evlat, daha iyi vatandaş, daha iyi sevgili, daha iyi öğrenci, daha iyi bir çalışan olmaya çalışırken daha iyi bir ben olmayı reddeder olmuşuz. Zamanın bizden alıp götüreceğini bildiğimiz her şeye ne kadar sıkı sarılıyorsak, akan nehre sabitlenmiş kaya parçası olan ta kendimizi bir o kadar kimsesiz bırakıyor; bu yok saymayı da gözlerimizde normalleştiriyoruz. Şimdi, bir başka rüzgarlı akşamın altında kollarımı kavuşturup karşımdaki gökdelene bakarken kendime sormadan edememiştim: Neden? Yıllarca birilerinin bir şeyleri dikte etmesiyle belki de, hep kendimi daha iyilerde görmek için uğraşmıştım ama tam buradayken anlıyordum ki insan kendi içini açlığa terk edip dışarıdakileri besleyince doymuyordu. Bir diğer rüzgar saçlarımı havalandırırken, derince nefesi ciğerlerime doldurdum. Sordum: Neden? Neden bunca yıl kendime küsmüştüm? Başkalarıyla barışım büyür zannettiğim için miydi, böyle öğretildiği için mi? Kafam allak bullak haldeyken arabamı kilitledim, birkaç adım sonra annemlerin evinin asansöründe bir yoğun bekleyişteydim.

Oldum olası sevememiştim şu binayı. Annem, uzun bir süredir zamana ayak uydurmak tabiri altında moda olan şeylere kendini kaptırmış bir kadındı. Bundan olsa gerek, bir zamanlar Göztepe'deki o bahçeli apartmandan Bomonti'deki bu beton yığınına göç etme kararı almıştı. İçten içe ona üzüldüm, birilerinin bir şeyleri meşrulaştırmasıyla onu o yapan evden dahi vazgeçmişti. Ona yardım etmek isterdim fakat bunların yaşandığı dönemde, ben de onun etkisiyle kendimden uzaklaşıp yabanlara yaklaşmakla meşgul olduğumdan pek de mümkün bir "keşke" gibi gelmedi. Bir başka derin nefesi dışarı verdim, asansörden çıkıp zillerini çaldım. Her zamanki gibi beni bekletirler diye düşünmüşsem de kapı hemen açıldı. Şaşırtıcı, diye düşündüm. Annem, kapıda kollarını açmış; yüzünde o badem gözlerini yok eden gülümsemesiyle bekliyordu.

"Hoş geldin aşkım," dedi, bir kahkaha patlattı. Sarhoş olduğunu kahkahasından anladım, ona bakarak gülümsedim. Ayda bir iki görüşüyorduk zaten, ayık kalması bu kadar zor muydu diye düşünmeden edememiştim.

"Selam," diye yanıtladım onu içeri geçerken. Kapıyı kapatmadan açtığı kollarını bana sardı, omuzlarımdan öpüp beni ne kadar özlediğini söyleyip bunca zamandır neden uğramadığımı falan sordu. Koluma astığım çantayı vestiyere bırakıp sarılışına yanıt verdim. "Ben de çok özledim. İşyeri falan derken arada kaynadı hep ya, bir dahaki sefere bu kadar uzamaz."

Bu kaçıncı bir daha uzamayacağını söyleyişimdi, ben sayamasam da annem de pek anımsar gibi değildi zaten. "Geç içeri," diye beni davet etti.

"Engin Abi nerede?" diye soruyordum ki mutfaktan elinde bir şişe şarapla çıktı. Herhalde bir kutlama anına falan denk gelmiştim zira annemle mukayese edince pek de içki içmeyen Engin Abi'nin de ifadesinden ne kadar sarhoş olduğu okunuyordu.

RUH GÖÇÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin