KISIM 1 - BÖLÜM 11: CHRISTOS

10 3 0
                                    




11

Çocukluğumun sofralarından çok farklı ama bir o kadar da aynıydı. Yine aynı uzun masa, eskisi gibi bir beyaz örtü üzerinde olmak üzere, eski Akdeniz mutfağının incileri, masanın başında bir anıt gibi duran ve açılmayı bekleyen Tekirdağ Rakı; beni yeniden onlu yaşlarıma götürse de bu kez benim de önümde bir kadeh vardı ama yanımda ailem yoktu. Gün boyu evin temizliği yapıldıktan ve ben de kısmi bir yerleşme sağladıktan sonra, planladığım gibi soluğu Mitos plajında alamadan akşam olmuştu. Nihayetinde de buradaydım işte, Stef Amcaların bizimkine nazaran fazlasıyla bakımlı bahçelerinde, yemek masasında. Ellerimi masanın üzerine yerleştirip anın tadını çıkarmak istediğimde, şu insana tatillerde gelen bir salt rahatlama ve bir o kadar da düşünmeye odaklanma hissi içimde yer edindi. Bizimkinden pek de farklı bir mimarisi olmayan taş evlerinin verandasında, verandasından kapılarına pencerelerine, onlardan da bahçesinde gezindi gözlerim. Çiçekler, Despina Teyze'nin bildim bileli yetiştirdiği biberler, salatalıklar arasında dolanırken gözbebeklerim; kendimi yeniden küçücük bir kız olarak görür gibi oldum. Christos ve ben, toprakla iç içe oynadığımız oyunlarda, kendi dünyalarımızın kahramanları olmuşuz gibi geldi yeniden. Düşüncelerim sis gibi belli belirsiz bir hamleyle, rakının kadehe doluşunun şırıl şırıl sesinde dağılırken eşzamanlı olarak bahçe kapısının gıcırtısı da duyuldu.

Selvi boylu dedikleri türden uzunca, yapılıdan bir iki boy iri, benim yaşlarımda bir erkek bahçeye girdiğinde Christos olduğunu anlamak çok zor olmamıştı. Yeni kesildiği belli olan saçları her ne kadar çocukluğundaki sarışınlığın aksine koyulaşmışsa da; koca, çekik sayılabilecek gözleri, Grek burnu ve ince bir şerit gibi üst dudağı hala yerli yerindeydi. Yüzünde o her ne duyguda olursa olsun yer edinen donuk ifade, sadece gözlerinde hep baki kalan merak da oradaydı. Akşamın karanlığını kıran tek unsur Stef Amcaların evinin bahçe ışıkları olsa dahi onu bu loşluğa rağmen tanımak güç değildi. Uzun zamandır görüşmediğim bir dostla karşılaşmak, bende şimdi ne konuşacağız, gerginliği yaratıyordu ama sonuçta biz beraber büyümüştük. Bundan güç alarak ayaklandım, yüzüme o eski günlerdeki gülümsemem yayıldı. Gözlerindeki merak dinmediği halde onun da beni tanıdığını gülümsemesinden anladım. Gözlerinin şaşkınlıkla büyüyüşü de cabası gibiydi. Eve doğru huzursuz bir şekilde adımlarken aniden durup bana dikti gözlerini. Az önceki küçük gülümseme büyüyüp tüm simasına hâkim olurken, geçmişten çıkarımların getirdiği o bütünleşme mutluluğuyla, "Lara?" dedi. Sesi, çocukluğuna göre bir hayli pes olsa da yabancı gelmemişti bana. "Sen misin yoksa?"

Sağ elimi kaldırıp merhaba, der gibi salladım. "Merhaba," Az kalsın ona Christos, diye seslenecektim ki aklıma öğlen sıcağında, bahçemizde Stef Amca'yla muhabbetimiz geliverdi. İki üç saniyelik bir boşluğun ardından, "Ozan." diye bitirdim selamımı. Tümüyle tanıdık bu yüze başka bir isimle hitap etmek kafamı karmakarışık etmeye yeterdi.

Emin olamasam da muhtemelen onun "Ozan" ismini meşrulaştırmamdan kaynaklı bir homurtu duydum. Despina Teyze evin verandasından çıkıp masaya son tabak-çanağı taşırken çıkarmıştı bu sesi. Bir aile karmaşasının daha içinde yer almayı kaldıramayacağımdan, müdahil olmaktan tümüyle uzak, görmezden geldim.

Christos, yeni adıyla Ozan, beni tanımanın onayıyla aniden beklenmedik bir şey yaptı ve yıllar önceki sıcaklığı muhafaza etmiş olacak ki bana doğru koşar adım geldi. Ben ne yapacağımı bilemesem de o, kollarını hemen bana dolayıp "Nerelerdeydin?" diye sordu. Yıllar sonra buluşmamızın kendilerine aşıladığı nostalji hissiyle, bize bakarak gülümseyen Stef Amca ve Despina Teyze, beni anılarımdan koparmaya yeter bir mutluluk içerisindeydiler.

Christos'un sorusuna cevap vermem gerektiğini fark ettim. Nerelerdeydim? Nasıl anlatılırdı ki bu? Muhtemelen yaşananları biliyordu, ona ayaküstü başımıza dolanan ve peşimizi zor bırakan musibetler sürüsünü anlatacak halim yoktu. Ne onun dinlemeye ne de benim anlatmaya mecalim vardı zaten büyük ihtimalle. Hayatta böyle anlarda politik oynamak insanın işidir, soruyu görmezden gelip idareten "Çok zaman geçti gerçekten," dedim. Bedeni benimkinden ayrıldığında gözlerimin içine, anlıyorum, der gibi baktı. Sessizce anlaştık. O, yanımdaki sandalyeye ben de kendi sandalyeme yerleşirken geçmişle ilgili kafamda bir muhakeme yapmadan edemedim. Geçmişteki güzel günler, şimdilerimizde hep bizi yaralasa da o güzel günlere dair en ufak bir bulgu bile bizi mutlu edebiliyordu. Düşündüm, uzun zamandır kendimi hissedemediğim bilinmez bir kıvanç içindeydim şimdi. Yuvaya dönmüş gibi. İyi ki rüyamda görmüştüm bu evi, şimdiden vesile oldukları bile bana yeterdi.

RUH GÖÇÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin