KISIM 1 - BÖLÜM 6: BULMAK

22 5 0
                                    


6

Bulmak. Tek bir eylem ve birçok çağrışım, kafamın içinde kendi sınırlarını zorlarken bütünüyle bana ait olan gerçek dışı duvarlarım sarsıldı. Nereden nereye, bir gece kulübünün merdivenlerinin sonunda; varlığı belli-belirsiz bir kadının imgesinin peşinde kendimi yerlere atıvermiş ve bilincim içerisinde sonu bilinmez bir yolculuğa çıkıvermiştim. Pek tabii, insan kendi uçsuz bucaksız yolunun daimî yolcusudur ama içinde bulunduğum durumda bir farklılık olduğunu biliyordum –tüm bu imgeler, rüyalar, karmaşalar beni bambaşka bir boyuta taşır gibiydi. Sanki daha önce hiç bilmediğim bir çiçeği koklamak, bugüne dek hiç var olmamış bir yemeği tatmaktı.

Kadın benden anbean uzaklaşıp silikleşirken, "Bul beni." cümlesinden arta kalan sesi tümüyle yok olmadı. Tıpkı görüntüsü gibi, varlığını kaybetmeksizin bir ize dönüşerek gitti: Vızıltı. Mermer basamakların sonunda, dizlerimin üstünde karşımdaki duvara bakakalmış haldeyken etrafıma bir kalabalık üşüştü. Hiç duymadığım seslerin bana sorduğu soruların yabanı, beni nedense ilk kez doğru yerde hissettirdi. Karşımıza çıkan yabancıların bir kısmı doğru, bir kısmı yanlıştır; aidiyeti bulamadığımız kimi yer bizi daha iyi kılmak, kimi yer kötüye sürüklemek içindir. O an, o yerde, duvarda onu bulmamı söyleyen kadın neredeyse yok olmak üzereyken etrafımda çevrelenen yabanın benim için iyi olduğunu içten içe biliyordum. Öyle ki kafamın ardında yaşanan bu aşamalı rahatlama, kendini kanıtladı: Kadının yok olacak kadar silikleşmiş görüntüsü aniden milyonlarca parçaya ayrıldı, vızıltı sesleri arttı. Bu kez ne geleceğini biliyor, biraz korksam da onu karşılıyordum.

Işık huzmelerinin birer arı olarak üstüme hücumuna verebileceğim tek yanıt, gözlerimi kapatıp teslim olmaktı.

"Lara... Lara... Duyuyor musun beni?" Titrek ses. Arkadan fısıltıya yakın konuşulanlar, uyuşturucu alıp almadığım ihtimalleri... "Hay Allah."

Ve yüzümde tokat patladığında, içimdeki yolculuğa bir süre mola vermem gerektiğini biliyordum.

Uyanmak gibi bir şeydi, üstelik hiç uykuya dalmadan olmuştu bu. Gözlerimin önündeki karıncalanmalar dağılıp kendi yuvalarının yolunu tutarken yüzüme terastan buraya ulaşan esinti siniyordu. Yanağım, az önceki tokadın şiddetiyle hala sızlıyordu. Bu tokadı kimin attığını anlamak için kafamı kaldırdığımda Deren'le karşılaştım. Uzun, kemikli yüzüne oturan bu telaşı en son ne zaman gördüğümü bilmiyordum.

"Lara, iyi misin? Çok korktum," derken yanıtlamamı beklemeden koltuk altlarımdan beni üstlenerek ayaklandırdı. Bir iki saniye denge sorunu yaşadım, kafamın arkasında beklenmedik bir ısı hissettim. Dünyanın çekirdeği, yeryüzüne oranla nasılsa; o bölge de tüm kafatasıma oranla bir çekirdek gibiydi. Etrafımdan geçen insanlar, birleşip topyekûn ilişen sesler ve arkada devam eden gece hayatını algılamakta güçlük çekiyordum. Sağ elimi alnıma götürüp işaret ve orta parmaklarımın yardımıyla biraz ovuşturdum.

"İ-iyiyim ya," dedim, kimliği belirsiz bir yaygınlık kelimelerime nüfuz etmişti. "Neler oldu az önce? Bayıldım mı?"

"Olduğun yere yığılmışsın ama dik durmuşsun bir yandan da," dedi beni kendine çekerek. Eşzamanlı olarak da etrafındaki insanlara müteşekkir bir ifade sunuyordu. Onca insan başıma bir şey geldiğini düşünerek etrafımdaydı. Kendimi mahcubiyet sınırını aşmış bir duyguda bulunca, kafamı çevirerek kısık bir "Teşekkürler hepinize," cümlesi kurdum. "Sanırım tansiyonum falan düştü."

"Gitmek ister misin, bekleyelim mi biraz daha? Kendine gelene kadar durabiliriz." dedi Deren, bir yandan sırtımı ovuştururken. Bir nefes aldım, ciğerlerimi havayla bastırıp uyanık hayatıma dönmekte direttim.

"Gitsek daha iyi olur sanırım."

Asansörü, girişi aşıp bir taksi çevirdiğimizde kendimi arka koltuğa resmen fırlattım. Vücudum bir sıvı gibi koltuğun üzerinde erimeye eğilim gösteriyordu. Az önce yaşanan şeylerin gerçekliğini hala idrak edememiş olmam bir yana, bir de alkol yeni yeni etkisini göstermeye başlamıştı ve tek istediğim güzel bir uyku çekebilmekti. Tüm bunlara rağmen, günlerdir ayrılığımın etkisiyle hayatını zehir etme hissim yokmuş gibi bir de akşamımızı rezil ettiğim için Deren'e bir özür borcu duydum.

"Özür dilerim," dedim taksici Nişantaşı'ndan virajı alırken. Deren, camdan dışarı dönük yüzünü bana çevirdi. İnce, gözlerinin pek üstündeki kaşlarını naif bir şekilde çattı.

"Neden o?"

"Bilmem. Yani biliyorum da," Nefesimi sesli bir şekilde verdim. Nereden başlasam bilemeyişimin bilmem'iydi bu. "Yani," dedim. "Günlerdir evine yerleşmiş haldeyim. Tek konuştuğum şey ayrılığım ve bir de sana böyle zor anlar yaşattım. Dürüst olmak gerekirse ben, bir başkası olsam bana katlanamazdım."

Deren, yüzüne o bildiğim sıcacık gülüşünü yerleştirdi. "Bunları dert etme sen."

Aramızda oluşan sessizliğin ardından bir tıkırtı sesiyle kafamı soldaki cama doğru çevirdim. Taksinin penceresini dürtüp duran bir arı, bana selam verir gibi duruyordu. Arılar. Son günlerde bu hayvanlarla alıp veremediğim neydi, bilmiyordum ama içimde yaşanan bu belli belirsiz süreçte büyük rol oynadıkları kesindi. Onu bilmek, tanımak, kendime katmak istedim ve yapabileceğimin en iyisini yapıp güçlükle de olsa parmağımı cama doğru uzattım. Camın öte yüzündeki arı, parmağımın tam da denk geldiği yerin üzerine yerleşti ve aradaki maddeselliği yok sayarak o an, bu küçük sarı böceğin bana sahip olmam gerekenleri aşıladığını fark ettim. O, beni tarifsiz ve tümüyle bilinmedik bir anaçlıkla sarmalayıp sessizlik içerisinde koskoca bir yaşamı anlattı bana. Kafamın içine büyü, bir nakış gibi incelikle işlenirken kendimden uzaklaştıkça bir o kadar da özüme yaklaştığımı hissettim. Karmaşanın ta kendisi içimde peyda oluyordu. İnce el bileklerimden bir yol çizdim, ellerim ve parmaklarımla yolu devam ettirip nihayetinde arının kendine has bedeninde bitirdim. Bu yolculuk kısacık bir andı ama kafamın içinde kimi yıllardan daha uzun sürmüştü. O, öyle bir andı ki arabanın hareketine rağmen arı sabitlenmiş gibi camda benimle bütünleşiyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Biliyordum. Gözlerini görebilsem, onların tıpkı "Bul beni." diyen kadınınkiler gibi bana dikili olduğuna emin olacaktım. Bir başka canlıyla aramda kurduğum bu inanması güç köprünün nihayetinde, kafamın içindeki dağlar biraz olsun eridi; kendimi kaybolduğum ormanın tekinde bir tanıdığa rastlamış gibi hissettim.

"Arılar," dedi Deren, yaşananlara olan tüm şahitliğiyle. Meydana gelen hiçbir şeyi bilmeden her şeyde yol gösterir gibiydi. "Arılar getirir baharı."

RUH GÖÇÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin