"Ölümün Dudakları"

29 12 2
                                    


       Kafasındaki korkak ve çaresiz çocuk beyninin en tozlu ve karanlık yerine çöktüğünde Yavuz, daha on üç yaşındaydı. Ruhu yıkılmışken hala ayakta duruyor ve biraz önce çocukluğu gibi mahvettiği eve bakıyordu. İçi gibi alev alev yanan ev son kez çocuğa konuştu. Olacakların tesellisini verir gibi ona yanarken fısıldadı. Anlaşılmaz cümlelerinden tek seçilebilen şey Yavuz'un aslında kim olduğu ve olacağıydı.

Çocuk yıllar boyunca unutmaya ve ertelemeye başladığı duyguları tarafından kovalandı ama hiç biri onu bulamadı. Çünkü o hala karanlık köşesinde tüm bunlardan kaçmaktaydı. Görmezden geldikçe iyice gömüldü oraya. Oranın bir parçası olana kadar o tozlu ve karanlık köşede saklandı. Ta ki duygularının ışığı yüzüne vurana kadar.

Ve işte yine oradaydılar! Kendinden ve duygularından kaçan çocuğun yüzüne ışığını tutup onu arıyorlardı. Yavuz, ışık ona gelse de fark edilmemeyi diledi. Fakat bilmiyordu ki saklanmak onun duygularını keşfetmesinden daha tehlikeliydi...

Işık geldiğinde Yavuz'u bulamadı. Çünkü artık Yavuz o köşede saklanmaktan tozla ve karanlıkla kaplanmıştı. Kendi duygularının ışığından kaçarken kendi karanlığına gömülmüş; oraya alışmıştı. Şimdi Yavuz kapkaranlıktı. Hiçbir ışık onu orada bulamaz veya göremezdi. Yavuz artık karanlığın ta kendisi olmuştu...

"Ne yaptın sen?" Zeynep'in ağzından çıkan sözcükler artık duygularının onu avlamak için yönelttiği ışık kadar cılız ve anlamsızdı. Çocuğa ulaşamıyor, onu etkilemiyordu bile. Yavuz Ali'nin ölü bedenine bakarken kalbinde bir şeyler hissetmek istedi. Daha yeni fark ediyordu ama bu duygu ışığı sevmezdi. Çünkü karanlık en iyi dostuydu. Şimdi ise ruhunun bedenine o kadar sarılmıştı ki siyahlığı dokunduğu her yeri kapkara yapıyordu.

"Git!" Zeynep Yavuz'u omzundan çekiştirdi.

"İçeri git ve Seda'ya hiçbir şey söyleme ben gelene kadar!" Yavuz, yanağında ıslaklık hissettiğinde tutuk hareketlerle elini yanağına götürdü. Ağlıyordu... Ağlıyordu! Hala hissediyor demek miydi bu? Onun için hala ümit var mıydı? Zeynep'in iteklemelerine karşılık yalpalayarak daire ulaşmaya başladığında bunun sadece refleks olduğunu düşündü. Vicdanını yokladı. Ama eski yerinde onu arayan duyguları gibi o da yoktu...

GEÇMİŞ

"Biliyor musun?" Diye sordu titrek nefesini Yavuz'un boynunda gezdirirken. Oğlanın vücudundaki bütün tüyler bir anda kurumuş çalılar gibi dikildi. Kadın, çocuğun koluna dokunsa parmakları kan içinde kalabilirdi sanki. Ama o ellerini sarmaşıkları andıran siyah dalgalarına daldırıp arkaya çekti. Şimdi Yavuz'un boynu daha gözler önüne serilmişti. Evet, saçları adeta sarmaşıklar gibiydi. Burcunun parmaklarından her saniye kayan zehirli sarmaşıklar gibi... Yavuz, kadın boynuna yüzünü gömdüğünde düzgün dişlerini birbirine bastırdı. Saçını çekişiyle kafası arkaya yatarken hiçbir duygu okunmayan yeşil gözünden bir yaş damlası yanağına düştü. Kadının her nefesinde tüyleri diken diken oluyordu.

"Sana dayanamıyorum." Diye boğuk bir sesle mırıldandığında Yavuz kafasında çığlık çığlığaydı. Yumruk olmuş sağ elini daha güçle sıktı. Burcu saçındaki elini boynuna kaydırıp çocuğun arkaya düşmüş yüzünü kendine çevirdi. Şimdi her bakanında ürktüğü ve Burcu'nun her baktığında rotasını şaşırdığı yeşil gözlerle göz göze gelmişti. Yavuz, dolu dolu olmuş gözleriyle kadına baktı. Çenesini sıkmıştı. Sol gözünden hala yaşlar akmaya devam ediyordu. Burcu, oğlanın yüzündeki umutsuzluğu ve çaresizliği hiçe saydı. Onca yıldan sonra ilk defa bu kadar durdurulamaz bir hisse bulanmıştı. Yavuz, onun bataklığı olmuştu. Ama kadın artık bilerek çırpınıyordu. İnce dudaklarını Yavuz'un soğuk dudaklarına bastırdığında Yavuz tedirgince nefesini üfledi. Kadın ince dudaklarını çocuğun dudaklarına yavaşça sürterken sıcak nefesiyle Yavuz'a fısıldadı.

Gözyaşının İçiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin