"28 Aralık "
"Bugün birini kaybetmek nasıl olurdu diye düşündüm. Daha sonra farkına vardım ki yıllardır bedenimin ve ruhumun içinde olduğu acı buydu. Ben kendimi kaybetmiştim. Bu aralar her şey buğulu, hayal gibi. Gözlerime perdeler inmiş gibi. Var olan şeyler gerçek mi yoksa benim bu sürüklenip durduğum hayalin içinden mi algılayamıyorum. Sahte hayallerde, samimiyetsiz insanların düşüncelerinde yaşayabiliyorum. Ama ben gerçekten yaşıyor muyum?
Artık hissedemiyorum bunu okuyan kişi. Yaşamaya, gülmeye duyduğum korku o kadar yoğun ki... Tek hissettiğim şey o korkunun beraberinde getirdiği acı ve o koyu sisli üzüntü! Fırtına bulutları üzerimdeler. Omuzlarımı ağırlaştırıyor, dudaklarımın kenarlarını aşağıya çekiyorlar. Ne olursa olsun oradalar ve bir türlü gitmiyorlar. Anlıyor musun? Sen hiç böyle hissettin mi? Her güneşli günün ardında, her gülüşün arkasında... hep oradalar! Üzül Zeynep! Çünkü başka yapabileceğin bir şey yok!
Böyle olmaz sanmıştım. Her şey bittiğinde huzura ereriz sanmıştım."
Zeynep, aynada kendine baktı. Dokunduğu her şey elinde kalacak gibi hissediyordu. Hiçbir şey sanki gerçek değilmiş gibi. Göz ucuyla yarısı ıslanmış kağıt parçasına yazdıklarına baktı. Daha sonra sıkı sıkı tuttuğu saç tutamını kesti. Korkuyla kalbi kaburgalarının arasında ağzına hoplamaya çalışmıştı sanki. Bunun üzerine daha fazla kesti. Planı artık korkuyu hissetmeyene kadar üstüne gitmekti. Son beline değen tutamı da kestikten sonra ıslanmış kağıtla odasına gitti. Diğer kağıtları sokuşturduğu gibi onu da yatağının altına koyup kendini yatağına attı. Yavuz'un gelmesine yarım saat vardı.
O sırada Yavuz işinden çıkıyordu. Çalıştığı restorandan bir kase çorba almıştı yanına. Zeynep Yavuz'un akşamları evde olmadığı günlerde düzgün beslenmezdi. Sol elini cebine soktuğunda içinde tuhaf bir ürperti hissetti. Hissi kovup sakinleşmek için sağındaki dar sokaklardan birine döndü. Sokağa çöp kokusu hakimdi. Yavuz'a bu koku Hakan'ı hatırlattı. Kendi kendine sırıttı bu düşüncesine ama oğlan takip ediliyordu. Yavuz, bunu nasıl hissettiğini bilmiyordu ama daha sonrasında bunun farkına varacaktı. Ne kadar inkar etse de artık o bir avcıydı. Toplumda fark edebilecek bir rakamı ortadan kaldırmıştı. Avlanmıştı. Hayvanlar gibi kendini korumak için, devamlılığını getirebilmek için avlanmıştı. Sırtını duvara dayayıp aşağı kaydı. Daha sonra kafasını sağa çevirip yola baktı. Kimse yoktu. Derin bir nefes aldı. Yola bakmaya devam ederken kalkıp yürümeye başlayacaktı ki kafasını çevirdiği gibi yüzünde bir ağırlık hissetti. Yavuz, yumruğun şiddeti ile yere düşerken elindeki çorbada çöp kokan pis sokağa döküldü.
"Tahmin etmeliydim." Dedi kanayan burnunu tutarken. Tutması bir işe yaramayacaktı gerçi. Kan durmak bilmeden akıyordu. Burnunun sızısına aldırış etmeden ayağa kalktı. Demin düzgün duran bukleleri şimdi ruhu kadar darmadağın olmuştu.
"Laflarımın seni kızdıracağını biliyordum." Ellerini iki yana açtı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
"Ama karşılık vermeyeceğim. Her şeyi yapmakta özgürsün." Evet, karşılık vermeyecekti. Vicdanı ile yarış içindeydi Yavuz. Ve kardeşi gibi hissetmek istiyordu o da. Suratına atılan bu yumruk onun için ceza değil bir lütuftu. Dövülmesi, yakılması, taşlanması gerekiyordu! Ve fırsat buydu. Onu kızdırıp kendini öldürtecekti. Adam bir yumruk daha attı. Bu sefer Yavuz yığılmadı.
"Yumrukların da epey güçsüzmüş be Emre." Konuşmaya devam ettikçe Emre daha fazla hiddetleniyordu. Yavuz'u ensesinden yakalayıp diziyle karnına birkaç darbe indirdi. Sonunda Yavuz ayakta iki büklüm inliyordu. Bu sesler Emre için ninni gibiydi. Her acı duyduğunu anladığında tarifi imkansız bir zafer duygusu kalbine pompalanıyordu. Ama inlemelerinin sonunda Yavuz sokak lambalarının sarı ışığının aydınlattığı yüzünü yere dikerken delice bir kahkaha attı. Karnını tutmaya devam ederken gülebildiği kadar güldü. Dikiş yerleri acıyla sızlıyordu. Kendini kaybetmiş gibiydi. Emre durduğu yerde dişlerini sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...