"Tehlikelisin sen." dedi tiksinerek. Limon yemiş gibi yüzü ekşimişti.
"Patlamaya hazır bir bomba gibisin. Anlıyor musun? Patlayacaksın ve..." Adam hararetli bir şekilde konuşurken yavaş yavaş çocuğa yaklaştı. Daha sonra karşısındaki koltuğa oturdu.
"Ve patlayınca sadece sen zarar görmeyeceksin. Hayır, hayır..." Silahı kelimeleri ile eşdeğer şekilde sallarken iğrenç bir şekilde Yavuz'a gülüyordu da.
"Çevrendekileri de bitireceksin." Yavuz, namluya baktı. O küçük siyah deliğe. Birazdan Hakan onu tetikleyen harekette bulunacaktı ve o delik zavallı çocuğun son gördüğü anı olacaktı. Yavuz, ölmeyi beklerken delik gittikçe şişeleri, masayı ve arkasından bütün salonu içine çekmeye başladı. Her yer karanlık olduğunda ise uyandı.
"İyi misin?" Karşısında saçı sakalı birbirine girmiş cılız bir adam elinde yarısı boşalmış viski şişesiyle dikiliyordu. Yavuz, sert koltukta kedi misali kıvrandı. Yarası varlığını acıyla belli edince yüzünü buruşturdu. Adam içmeye devam ederek koltuğun karşısındaki sandalyeye usturupsuz bir şekilde oturmuştu.
"Cevaplama. İyi olmadığın yüzünden belli oluyor. Mermer gibi bembeyaz kesilmiş yüzün. Yakınına gelene kadar iki gözüne de yumruk yedin sandım." Evet, diye düşündü. Yumruk yedim. Hayatım tarafından.
"Tam olarak ne oldu?" dedi genç çocuk. Kafasında planladığı gibi çıkmamıştı sesi. Doğrulurken titreyen elleriyle ağrıyan başını ovuşturdu. Cidden iyi miydi?
"Polis geldi." dedi yaşlı adam üzüntüyle. Evet! Polis gelmişti. Hatırlıyordu. Yavuz ağrıyan kafasını yokladı. Seda'nın polisle beraber evden çıktığını ve Zeynep'le arkalarından gittiğini anımsadı. Daha sonra biraz önce kendinden geçmişçesine bir köşede sızmış ama şu an karşısında oturmakta olan adamı. Salonun dağınıklığı hala aynıydı.
"Bunu yapmak istemiyorum aslında biliyor musun? Ama içimdeki bu boşluk canımı o kadar acıtıyor ki. Onun yokluğu... Bazen kalbim atmıyormuş gibi. Sanki bir müddetten sonra kalbim o olmaya başlamış gibi. Ve şimdi o yok. Kalbim de yok anlıyor musun? Bu boşluğu dolduramam. İnsanlar kendilerine yeniden kalp alamazlar değil mi?" Yavuz, acınası halde ki adama demese de içinden hayır diye geçirdi. Hayır, insanlar yeni bir kalp alamazlardı. Kalpsiz olurlardı. Görünüşe bakılırsa bu yaşlı çaresiz adam onlardan birine dönüşmek üzereydi.
" Bir sene oluyor Seda'nın annesini kaybedeli. Hala unutamıyorum. Biriciğimi, İncimi özlemeden bir günüm geçmiyor." Yavuz adamın ağladığını sansa da adam akıllanmaz bir alkoliğe dönüşmüştü. Viski şişesini bir daha kafasına dikti. Boğazından sıvı geçtikçe yakıyor ve bu acının beraberinde getirdiği uyuşuklukta bir kaç saniye de olsa adama içinde ki boşluğu unutturuyordu. Demek ki adam içmiş ve her yeri dağıtmıştı. Yavuz adamla salonu bir arada daha net görünce aslında ne kadar uyumlu olduklarını anladı.
"Sorarsan buraları ben dağıttım. Komşular gürültüye polis çağırmışlar. Geldiklerinde sende buradaydın ama bir anda bayıldın." Ah, şimdi anlaşılmıştı. Yavuz, çok yorgundu. Gerçekten. Yorgunluktan ölebilirdi. Koltuğa geri kafasını dayadı. Daha sonra titreyen sağ elini adama doğru uzattı.
"Ne?" Dedi adam anlamayarak.
"Ver." Yavuz elini hızla adamın görüş alanında salladı.
"Neyi?" Oyun oynuyor gibiydi.
"Şişeyi ver." adam yarım bir sırıtışla şişeyi çocuğun eline uzattı. Yavuz uzunca şişeye baktı. Daha sonra hala dolu olan şişeyi karşı duvara savurdu. O kadar güçsüzdü ki nefes nefese kalmıştı. Şişe kum beji duvarda binbir parçaya ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...