"Sende bir bardak ister misin?" Yavuz, ilk başta karşı çıkacak gibi olsa da karşısındaki adama kafa salladı. Adam, renginden sonbaharı andıran içkiyi dökerken Yavuz'un kalbi hüzünle dolmuştu bile. Yarısına kadar doldurduğu iki bardağı yuvarlak ahşap masaya gürültüyle yerleştirirken adam ilk defa sıkıntısız ve huzurlu görünüyordu. Gülmekten gözlerinin kenarlarına yerleşen çizgileri her tebessümünde belli oluyordu. Adamın suratında daha önce görmediği mimikleri görmek Yavuz'u şaşırtıyor ve olayı irdelemesini geciktiriyordu. Çocuk, suratına yapışmış ahmak ifadesiyle etrafa bakındı.
Tuhaf bir yerdeydiler. Odada her şey kahverengiydi. Sanki oda yüzyıllardır buradaydı ve her geçen kendi acılarını buraya hapsetmişti. Boğucuydu. Sis düşmüş gibi gözüken odada duvar boyunca kahverengi bir kitaplık, gıcırdayan iki sandalye, rahatsız bir yatak ve her an bu hafif bardakların ağırlığından yıkılabilecekmiş gibi gözüken yuvarlak masa vardı. Adam Yavuz'un sorgulayıcı bakışlarını görmüş olacak ki çocuğa sevecen bir şekilde gülümsedi.
"Neredeyiz, bilmiyor musun?" Yavuz büyük bakışlarını adama yöneltip kafasını hayır anlamında salladı.
"Merak ettiğin yerdeyiz, oğlum."
GEÇMİŞ
"Zeynep, buradan çıkmalıyız." Yavuz, kilitli kapıyı zar zor açmış ve uyuyan kardeşinin yanına girmeyi başarmıştı. Tedirgin görünüyordu. Ağzından çıkan kelimeleri beyninde çığlıklarla söylüyormuş gibiydi. Kız, yattığı yerde uykulu uykulu gözlerini açmadan mırıldandı. Ne dediği anlaşılmıyordu.
"Kalk çabuk!" Yavuz, Barış görmeden bu evden çıkıp gitmek istiyordu. Eğer birkaç dakika geç kalırlarsa planladığı her şey eline yüzüne bulaşacaktı. Zeynep'in kendine gelmesini beklemeden zayıf vücudunu zar zor kaldırdı.Kız, uykulu halde söylenirken Yavuz'un kollarından ona bol gelen beyaz geceliği sarkıyordu. Zeynep, burada günden güne eriyordu.
"Yavuz, bu kokuda ne?" Uyku sersemi kız, tahta merdivenlerinin gıcırtısına gözlerini açmıştı. Yavuz'un terli alnına siyah bukleleri yapışmış, nefes nefese yürüyordu. Barış'ın sabah sigarasını içmesine az kalmıştı. Kapıya ulaşınca gittikçe ağırlaşan Zeynep'e rağmen deliler gibi koşturdu. Evden uzaklaşması gerekiyordu. Küçük kız ikizinin kucağında debelendi.
"Yavuz, neler oluyor içerisi neden öyle kokuyordu?" Kız, cevap alamayınca Yavuz'un göğsüne vurdu. Tam da o an arkadan; Barış'ın bir insan gibi yaşadığına inandıkları sürekli şikayet içinde sızlanan evinden, büyük bir ses duyuldu. Yavuz korkuyla Zeynep'i de beraberinde çekerek çimenlere düştü. Küçük, çelimsiz kız, şimdi evi görebiliyordu.
Zeynep'in yaşlanmış koyu gözlerinde birkaç alev tanesi uçuştu. Ve Yavuz, doğrulduğu yerde ne yaptığını idrak etmeye çalıştı. Ev, ölmüştü.
ŞİMDİ
"Hatırladın değil mi?" Dedi babası. Ne kadar kötü ve bunaltıcı bir anı gibi gözükse de Yavuz bunu her düşündüğün de göğsünün yandığını hissederdi. Heyecanlanırdı. Terleyen avuçlarını nefes nefese pantolonuna bastırdı.
"Barış'ın odasındayız." Çocuk, heyecanın dayanılmaz kıpırtılarını göğüs kafesinin içinde hissederken dişlerini sıktı. Ne oluyordu ona böyle?
"Olduğun kişiliği inkar etmeye çalışma Yavuz, bu seni yiyip bitiriyor." Yavuz, hayır anlamında başını salladı. Bu kabul edilemezdi! İnsan kendi hayatını kendisi şekillendirirdi ve Yavuz geleceğinde böyle olmak istemiyordu. Büyük hatalar yapmış ve çokça insan kaybetmişti. Sadece diğerlerinden farklı hissediyor diye o duygunun tutsağı olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...