İki kardeş birbirlerine sarılırken Yavuz, Zeynep'in yakalarına yapışmıştı. Terli avuçları yakalarını zar zor kavrıyordu. Sonunda iyiden koyulaşmış yeşillerini kardeşine dikmişken daha fazla ayakta duramadı. Zeynep'in çelimsiz bedenini de beraberinde sürükleyerek yere yığıldı." Ben..." dedi kısık bir sesle. Yeşil gözleri korkuyla beyaz denizinde bir sağa bir sola yuvarlanıyordu. Nefes nefeseydi. Dolu gözleriyle kardeşine baktı. Birkaç yaş damlası pembe yanaklarını ıslatmıştı.
" Ben ayakta duramıyorum... Neden?" Kardeşini tutan elleri gevşerken Yavuz şok içinde kendini daha çok yere bıraktı. Artık elleri çakıllı yerle buluşmuştu. Donuk bir ifadeyle gökyüzüne bakıyor, deli gibi titriyordu. Zeynep dehşete düşmüş gözleriyle küçük ellerine baktı. Bir arkalarına bir önlerine bakıp duruyordu. Soluduğu soğuk hava çivi misali boğazına batıyordu. Yavuz'u öldürmüş müydü?
GEÇMİŞ
Hayatınızda bir kapı açılırken diğer kapı neden sürekli kapanıyordu? Neden talih sonsuza kadar yüzümüze gülmüyor arkamızdan iş çeviriyordu? Belki de hayatın kendisi bizi çok önemsiyordu ve çarpık ruhumuzun cereyanda kalmasını istemediği için bir kapıyı sürekli yüzümüze örtüyordu.
Zeynep, hayatı boyunca olumlu düşündü. Onca kavganın, gürültünün, kaosun içinde boğulsa da hep iyiyi; hep bardağın dolu tarafını görmeye çalıştı. Ama herkes birbirinden farklıydı. Yavuz onun aksine karamsar ve dik başlı bir çocuktu. Sürekli öfkeli ve sinirliydi. Yüz şekilleri bile nefret ve öfke ile yapılmış gibiydi. Yeşil bakışları donuk ve mesafeliydi. Her zaman sadece ailedeki değil çevresindeki adaletsizliklere de kafa tutmuştu. Ama zavallı Zeynep bilmiyordu ki Yavuz'u asıl ayakta tutup savaşmasına devam ettiren şey onun polyannacılığıydı.
Hayatlarında baba kelimesini duyunca, anımsayınca bu ikiz kardeşlerin aklına güzel şeyler gelmezdi. Bir sürü alkol, bulanık anılar, oldukça fazla şiddet... Ama tek bir anı vardı ki; o anı ikisi için de dönüm noktası olmuştu.
Sessiz ve sakin bir çarşamba akşamı Yavuz okuldan eve dönerken hasta kız kardeşi için bütün harçlığı ile poşet dolusu portakal almıştı. Çünkü güzeller güzeli annesinin söylediğine göre portakalda ne işe yaradığını bilmediği 'C vitamini' vardı ve nezle olmuş kardeşine iyi gelebilecek en iyi meyveden biriydi. En azından küçük Yavuz'un elinden anca bu gelebiliyordu. Ama eve yaklaştıkça her zamankine benzer, kafasında felaket çanları çaldıran sesleri duydu. İlk başta yanılmak istedi fakat sesler küçük yuvasından geliyordu. Anahtarla kapıyı açacakken birkaç tabak kırıldı ve annesi; Asya, ufak bir çığlık attı.
" Senin içmene de gerek kalmıyor artık!" diye bağırdı ağlamaklı ve sitemli sesiyle. Ağlamaktan ela gözleri kızarmış, şişmişti. Burnu dudağına kadar akmıştı fakat kadın bunları korkudan fark etmiyordu. Kaosun kaynağı yine kadını duymadı. İşitmek istemiyor gibiydi. Geçen hafta özür(!) hediyesi olarak aldığı tabakları kırmaya devam ediyordu. Zeynep, kardeşi ile ortak olan odalarında büyük beyaz dolaplarıyla duvarın arasına saklanmış, dizlerini göğsüne kadar çekmiş için için ağlıyordu. Ve o uğursuz anda Yavuz eve girdi. Beklediği gibi bir karşılama olmamıştı. Bu düşüncesine içten içe sırıttı. Asya, evde Yavuz yokken daha her şey kontrolü altındaymış gibi hissediyordu. Çünkü Yavuz kontrol edilemez bir çocuktu. Ama şimdi Yavuz gelmişti. Olaylar daha çok büyüyecek Yavuz'u da o ürkütücü çığına ekleyip bir kenara savuracaktı. Asya boğuluyor gibi hissetti. Sanki kaos bulunduğu odadaki bütün oksijeni tüketiyormuş gibi. Nasıl bunu durdurabilirdi? Nasıl kimsenin canının yanmamasını sağlayabilirdi? Hakan deli gibi bağırıp önüne çıkan her şeyi yıkarken Yavuz odasına koşturdu. Müdahale etmediğini görünce Asya rahatça bir nefes aldı. Zeynep iyi miydi? Yavuz'un tek düşüncesi şu an buydu. Odaya girdiğinde ilk kardeşini göremedi. Ve bu daha fazla endişelenip Hakan'ın ona ne yapmış olabileceği hakkında senaryo kurmaya iteledi. Dövmüş müydü? Yoksa o kadar çok kavga etmişlerdi de hasta kardeşi daha fazla dayanamayıp evden mi kaçmıştı? Hıçkırık sesleri duyunca dolaba doğru ilerledi. Elindeki portakal torbasını bir kenara fırlattı. Aceleyle Zeynep'in yanına gittiğinde kızın sarsılan bedenine aldırmaksızın nazikçe kafasını kaldırdı. Yüzünü görmesi gerekiyordu. Kız yavaşça kafasını gömdüğü dizlerinden kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...