Her sabah aynı terane, her sabah aynı baş ağrısıyla güne gözlerini açıyordu artık. Hala evi, kafasının içi kadar kalabalıktı; kalabalık olmasına ama onu oyalayan daha büyük bir düşünce vardı... Hayatının içinden, sevdiği bir insandan daha nefes çalmışken Ozan'ın neredeyse beyin okurcasına söylediği son lafları bir türlü kafasından uzaklaştıramıyordu. Düşünceleri o günden sonra paranoyak bir anneye benzemişti. Beyninin tozlu köşelerinde, daha önce hiç kimsenin uğramadığı kuytularda kaybolan çocuğunu arıyor, aklından kimsenin yetişemeyeceği felaket senaryoları ile feryatlar içinde bir oraya bir buraya koşturuyordu ve Yavuz ona yetişemiyordu."Yardım et!" Rüyasında korkmuş annenin elini tutmaya, çocuğunu bulmasına yardım etmeye çalıştı fakat hep gerisinde kaldı. Ve yine panik içinde kadın, kafasındaki düşünceler gibi kararlılıkla ve yetişilemeyecek büyük bir hızla ilerlemeye devam etti.
Her sabah olduğu gibi yatakta ter içinde, nefes nefese uyandı. Kafasında normalleştirdiği bu durum, sabah rutini haline gelmişti artık. Yüzünü yıkadıktan sonra bir müddet aynada kendine baktı. Soğuk su damlaları suratını okşayıp aşağıya damlarken aynadaki yansıması çocuğu pek memnun etmedi. Gördüğü şey hiç kimsenin göremeyeceği ama bir o kadar da bariz olan bir durumdu. Gözlerinin altları koyu renkli giyinmişlerdi bugün. Cildi daha solgundu. Yavuz, içinde ruhunun çoktan öldüğünü hatırladı. Onu vicdanı öldürmüştü. Ve bu cesetten nasıl kurtulabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. İçeriden yavaşça onu çürütüyordu ve şimdi... İşte etkileri dışarıya çıkmaya başlamıştı. Aynaya ifadesiz bakarken bu hayale kendini o kadar kaptırmıştı ki hızla kolunu, tişörtünü ve nefesini kokladı. İçindeki çürümüş ruhun o ölü kokusunu almayı düşünmüştü ama tabii ki hiçbir şey yoktu. Sadece geçmişten kalmış birkaç hayalet, hayatının her kara deliğinden sızan siyah balçıktan başka bir şey yoktu hayatında. Belki de rüyasında ve düşüncelerinde gezinip her şeyi allak bullak eden anne gerçekti. Yavuz'un bütün gece uyumayıp ona yetişmeye çalışması, aynadaki yansımasını gördüğünden beri her şeyden daha çok mantıklı gelmeye başlamıştı çocuğa. Kahvaltı masasına oturduğunda, büyük bir iştahla yemek yiyen Zeynep'e bakıp gülümsedi. En önemlisi de Yavuz için o'ydu. O vardı. Diğer her şeyi görmezden gelebileceği, onu bu hayata bağlayan tek şey o'ydu.
"Sırıtacağına yemeğini ye. Çok mu komik?" Yavuz tebessümünü sürdürürken yemeğini yemeye başladı. Zeynep'in günden güne toparlandığını görebiliyordu. Seda ve teyzesi Elif saçlarını düzelttikten sonra gittikçe daha da şekli oturmuştu kızın suratına. Ya da çocuğun gözleri ne zamandır uzun saçlı olan kardeşinin, yeni tarzına alışmıştı artık. Yanakları yine eskisi gibi kıpkırmızıydı ve şu an o da ikizinin bu haline gülümsüyordu. Bu yüzden diye tekrar etti içinden Yavuz. Söyleyemezsin. Bu seni ne kadar içten içe yiyip bitirse de Zeynep'i bu dünyadan koruduğun gibi kendinden de korumalısın. Ruhunu içten içe çürüten bu hastalığı ona da bulaştıramazsın.
" Yan dairemize yeni birileri taşınıyor." Kardeşiyle konuşurken artık gözlerinin içi gülüyordu.
"Ee? Daha başka kaçırdığım neler oldu?" Şimdi Yavuz dirseklerini masaya dayayıp elindeki çatalı ile kardeşine doğru eğildi. Dudaklarında muzip bir gülümseme vardı.
" Hımm..." Zeynep bakışlarını kardeşinden çekip çenesini düşünürmüş gibi sıvazladı. İkiziyle dalga geçtiği bariz olmasına rağmen Yavuz, bundan büyük bir keyif alıyordu.
"Seda, Ozan ve Elif abla birleşip o evi büyük pislikten çıkardılar." Çocuğun gözleri bu sefer gerçekten şaşırdığını belli edercesine açılınca Zeynep devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...