Yavuz bütün hayatı boyunca şunu düşünmüştü; herkesten farklı olduğunu. Bu düşüncenin gençler arasında yaygın olduğunu idrak ettiğinde ise bunu ilerlemenin bir parçası olarak düşündü. Kafasında her şeyi normalleştirdi. Böyle tuhaf düşünmesi normaldi. Fazlaya kaçması ve bazen kendini benliğini unutacak kadar kaybetmesi. Ama bu... Bu artık normal sayılamazdı. Babasını öldürmüştü. Kendi öz babasını! Babası olması önemli olduğu kadar birini öldürmüş olması daha önemliydi. Nefes alan bir canlının nefesini çalmıştı. Atan kalbini durdurmuştu. Kafasından yayılan kanlar... Tabloya sıçrayan kırmızı renkte boyalar gibiydi. Yavuz heyecanlandığını hissetti ama kalbi yerinde yoktu. Elini veya başka bir uzvunu kontrol edemiyordu. Sanki ortadan kaybolmuşlardı. Ölmüş müydü? Gerçi bunu hak ederdi de ama aynı zamanda bu kirli dünyaya uyan en iyi aksesuarda oydu...Hakan bunu hak etmiş miydi? Oğlu tarafından öldürülmeyi. Yavuz bir türlü buna karar veremiyordu. Yoksa acısını bu kadar çabuk kesmek ona bir iyilik mi olmuştu? Peki Yavuz bundan sonra ne yapacaktı? Ceset hala bütün iğrençliği, solucanları ve kanatları yeşile kaçmış sinekleriyle kırmızı eski arabasının bagajında yatmaktaydı. Gözleri açık ölü adamı düşündü. Şimdiye derisi morarmaya başlamış, yüzü gözü şişmiş olmalıydı. Dün gece ki kokuyu duyar gibi olduğunda Yavuz kusmak istedi ama midesi neredeydi? Hissetmiyordu.
Aslında Hakan başına gelenleri hak ediyordu ki bence başına gelenler gelebilecek olanların en iyisiydi. Yavuz onu öldürerek hayat filmine iyi ve trajik bir son sahne yazmıştı. Koca ölü adam bagajda mutlu olmalıydı. Ölmüştü. Ya da Yavuz ölümün büyük bir kurtuluş olduğunu düşündüğünden böyleydi. Yavuz güzel yüzlü iyi bir çocuktu. Herkese kibar ve saygılı davranırdı. O yaşıtlarının rol modeliydi ve bütün komşu teyzelerin örneklerinde bahsi geçen " O" çocuktu. Ama sessiz sakin olan bu çocuk bazen dünyanın en ürkütücü insanı olabiliyordu. Bunu Zeynep bir çok an gözlerinde görmüştü. Ama Yavuz böyle hissetmek, olmak istemiyordu. Ne zaman o ürkütücülüğü hissetse bunu hep erteledi. Duygularını yaşamamayı tercih etti. Bu düşüncelerine katkıda bulunan insanı da biliyordu. Babası. O yüzden Hakan bunu hak etmişti. Çünkü Yavuz'u olmak istemediği bir insana dönüştürmüştü. Bir katile! Yavuz beyninin içinde inanamayarak bağırdı. " Ben bir katilim!". Pişman değildi. Çünkü hak etmişti... Evet, evet ölmeyi hak etmişti!
O anda Yavuz'un gözlerinin önünde bir gece belirdi. Zeynep'in koyu kahve gözleri kadar kara bir gece. Kardeşi iyi miydi acaba? Yanına baktığında Zeynep'i gördü. Arabanın dışında tek aydınlatmanın farların cılız ışığı olan çakıllı bir yolda arka koltukta gidiyorlardı. Önünde camda duran küçük aynaya baktığında karşısında küçük Yavuz'u gördü. Daha sonra da bütün direksiyonu kaplayan Hakan'ın nasırlı ve kaba ellerini.
"Annemin gerçekten nerede olduğunu biliyor musun baba?" diye sordu Zeynep yanından. Tiz sesi o kadar titriyordu ki Yavuz endişeden terlemiş ellerini avuçlarına hapsetti. Zeynep derin bir nefes aldı. Hakan bir cevap vermedi. Homurtuyla kaba ellerini direksiyondan ayırıp solgun dudaklarına yerleştirmek için cılız bir sigara buldu. Daha sonra otomobil çakmağının üstüne bastı. Stres içinde gözüküyordu. Sanki dudakları arasındaki sigarayı değil de arabayı yakıp buradan kaçacak gibiydi. Araba gelişi güzel çakılların üzerinden geçerken ikizler arka koltukta zıplayıp duruyorlardı. Hakan çakmağı haznesinden çıkarıp sigarayı yaktı. Yakarken bir saniyeliğine şaşı olmuştu. Sigarasını yaktığı gibi hızlı bir kaç nefes aldı ve kaygılı yüzü yavaşça dinginleşmeye başladı. Dört kara camda sonuna kadar açıktı. Hızdan dolayı içeri de fırtına oluşmuş gibiydi. İyi de Yavuz neden bunu görüyordu? Pişman değildi. Yoksa şu an ölüyordu ve bu onun hayatına son vedası mıydı? Öyle olmalı diye düşündü. Anca hayatı gözlerinin önünden bu şekilde geçebilirdi. Ona ölürken hayatının en kötü anılarını gösteriyorlardı; böylece Yavuz yaşamak için çabalamayacaktı. Gerçi hiç iyi anısı var mıydı ki? Hakan sonuna gelmemişti ki sigarayı pencereden attı. İzmarit arabanın yeni cilalı olan kapısına çarpıp bir kaç tane ateş parıltılarına dönüştü. Havai fişek gibi diye düşündü Yavuz. Daha sonra yaralanmamak için sırtını koltuğa geri dayadı. Hakan bir tane daha sigara yaktığında arabayı durduruyordu. Homurdanmalarına devam ederek arabadan çıktı. Yavuz bu anı çok iyi hatırlıyordu. Zeynep çakı olayını nasıl hiç unutamamışsa Yavuz da bunu unutamamıştı. Yetmez miydi artık? Güzel pamuğa benzeyen bulutlara çıkan ışıltılı merdiven neredeydi? Ölürken bile mutsuz mu olması gerekiyordu? Belki de babasını öldürdüğünde kendi merdivenini kaçırmıştı. Ah adam! Her iki yaşamda da mutluluğunu çalmıştı. O gece Yavuz gerçekten annesini bekledi. Geri döner ve Zeynep'le onu da bu bataklıktan çekip çıkarır diye. Çünkü Yavuz daha fazla Hakan'a benzemekten korkuyordu. Onunla beraber kalmak istemiyordu. Çünkü eğer kalırsa nefret ettiği insana dönüşecekti. Hakan arka kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşının İçi
ActionYaşamak! Çünkü kırılmak demek. Yetememek, Ama yetmek için sürekli çabalamak demek. Hayal kurmak, Ama aynı zamanda başaramamak demek. Kabullenmek demek; Çünkü sen böyle yaratıldın! Bir şeyi yapmak istediğinde ve yapamadığında, Bir mazeretin oluyor ar...