Fazlasıyla değişik ve korkunçtular. Ufacık kasvetli odada onlarca insan vardı. Daha doğrusu eski insanlar yada eskiden yaşamış insanlar. Siz ne dersiniz bilemem ama beynim hayalet diye haykırıyordu.
Kapıya kaçamak bir bakış attım ancak gidiş yolu yoktu. Her yanım onlarla kaplıydı. Her birinden uğultular sesler bağırışlar yükseliyordu. Hiç birinin yüzüne bakmamıştım. Kelvin hariç. Bir tek o susuyordu. Herkesin sesi kulaklarımı yırtıyor inanılmaz bir acı veriyordu. Kesinlikle bu derecede bir ses yoktu. Üstelik korktuğumu belli etmek de istemiyordum. Kelvin'in bakışları bir insanı donduracak düzeydeydi. Gözlerimi ondan kaçırıp diğerlerine tek tek baktım. Neden burdalardı ki? En sağda yırtık beyaz kanlı elbisesi olan kıza baktım. Ben bakana kadar çığlık atıyordu. Gözlerimiz buluşunca sustu. Onun yanında ki zayıf erkeğe baktım. Oda ben bakana kadar yerinde titriyordu. Ben bakınca oda durdu. Tekrar beyaz elbiseli kıza baktığımda gülümsediğini gördüm. Üzerinde ki kanlar gitmiş, yüzüne renk gelmişti. Başım her zaman ki gibi yine biraz ağrımaya başlamıştı. Son haftalarda neredeyse her gün ilaç kullanıyordum. Diğerlerini de görmek için hepsine teker teker göz gezdirdim, benimle gözleri buluşan varlık sayısı arttıkça susuyorlar ve bu başımın daha çok zonklamasına sebep oluyordu. Git gide daha çok beynime işleyen acı hissettiğimde parmak uçlarımın hissizleştiğini fark ettim az önce gülümseyenler şimdi kahkahalarla gülüyorlardı. Ayakta zor duruyordum. Gözlerim bana itaat etmekte zorlanıyordu aynı ayaklarım gibi oda yorulmuştu. Kısa sürede bu hale nasıl geldiğimi düşündüm. Bir daha zorlayarak da olsa onlara baktığımda hepsi mutlu gözüküyordu, Kelvin'in yüzü oldukça asılmıştı. Gözlerini üzerime dikmiş bana acıyarak bakıyordu. İlk kez kapüşonu yoktu sanırım. Yüzünü tüm ayrıntısına kadar görebiliyordum. Daha fazla duramadım ayakta. Artık tek duyabildiğim ses kalbimin hızlı atışlarıydı. Beynimin zonklaması da ayrı bir sorundu. Dizlerimin üstüne çöktüm bu kadar çabuk pes etmek istemiyordum, böyle biteceğini hiç düşünmemiştim.
█████████████████████████████████
Bir fısıltı duyuyordum. Gözlerim ne zamandan beri kapalı hiç bir fikrim yokken birden birinin beni kucağına aldığını fark ettim. Zorlada olsa gözlerimi açıp baktığım da nerede olduğumu kavrayamadım. Ama burnumu dolduran naneli kokuyla beraber, kollarında olduğum adama baktığımda tahmin ettiğim gibi Kelvindi. Bana bakmıyordu. Ne kadar süredir baygın olduğumu bilmesem de aynı evde bulunduğumuzu biliyordum. Fakat bir sorun vardı konuşamıyor ve hareket edemiyordum. Buz gibiydi tenim.
Çocuk odasının kapısını açtı ve beni yatağa bıraktı, ardından yerdeki halıyı kaldırıp kilitli olan kapının anahtarını eline alıp bir süre öylece ona baktı. Sanırım düşünüyordu. Anıları vardı bu odada hissedebiliyordum. Çok yoğun duygular yaşamış ve mutsuz yıllar geçirmişti. İkizi hakkında şu ana kadar herhangi bir bilgim de yoktu. Açıkçası yeni bir sorun olarak onu da araştırmak istemiyordum ancak fazlasıyla merak ediyordum. Kelvin cebinde ki anahtarla kilidi açtı. Kapağı kaldırdığın da aşağıya doğru merdivenler vardı. İyi de oda üst katta olmasına rağmen nasıl oluyorda bu merdiven aşağıya iniyordu. Alt katı gözlerimde canlandırdığımda, merdiven boşluğuna inilebileceği aklıma gelmişti. Kendimi sakinleştirmeye çalışarak başıma gelicekleri düşündüm. Az sonra bana doğru döndü ve kucağına alıp merdivenlerden dikkatlice indirdi. Sola döndüğün de hareketsiz vücudumu yere bıraktı. O an her şeyi anlamıştım. Beni Drey'in yanına getirmişti belkide bizi burada ölüme terk edecekti. Karşımız da o dolap duruyordu kapağında D ve G harfleri vardı.
Hiç olmadığı kadar korkmuştum, içim de ki duygusal yanım harekete geçmiş ağlıyordum. Fia'yı düşündüm de o bensiz yapamazdı. Annem teyzem babam ve kardeşim gözümün önüne geldiğinde gözlerimi sımsıkı yumarak güçlü olmaya çalıştım. Kelvin o sıra da dolabı açıyordu. İçeriye girip siyah çarşafa sarılı birini çıkardı.
Aman Tanrım! Bu Dreydi. Onu mumlarla kaplı bir masanın üzerine koydu ve arkada ki kitaplıktan eski ve tozlu bir kitap çıkarıp baş ucuna koydu. Ardından gözleri benimle buluştu ve belli belirsiz bir şekilde gülümsedi. Bu bir ayin olmalıydı. Beni şu anlık öldürmeyecekti ancak en yakın dostumun ruhunu gözlerimin önünde şeytana bahşetmesi, ölümden daha da kötüydü. Kitabı açıp sessizce bir şeyler fısıldadı. Mumların alevi daha çok dalgalanıyordu. Sesi yükselmeye başladıkça irkiliyordum. Drey kasılıyordu vücudu mosmor olmuş ve acı çekiyordu. Kıpırdayamıyordum. Elimden hiç bir şey gelmiyordu. Bir anda sustu Kelvin, aynı anda Drey de kasılmayı bırakmıştı. Kelvin bir kaç şey söyledikten sonra Drey'in üstünü kapattı. Drey ölmüştü. İfadesizce ağlıyordum. Bağırmak geliyordu içimden ama yapamıyordum. Bana yaklaşıp tam önüme geldiğin de dizlerinin üzerine çöküp sessizce beni izledi. Vücudum yavaşça çözünüyordu. Daha rahat nefes aldığımı fark ettiğimde öksürmeye başladım. Hızla ayağa kalkıp kaçmaya çalıştığımda kolumu tutup kolona yasladı beni. Neden, diye bağırmaya başladım. Tüm bunlar nedendi. Gözlerin de az da olsa acıma gördüm.
"Nedenini çok mu merak ediyorsun? " diyebilmişti. Biraz şaşırtıcı olsa da bana cevap vermesine sevinmiştim. Evet diyerek cevapladım onu. Önce yukarıya baktı, derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerini üzerime dikip beni çekmeye başladı. Merdivenlerden yukarı çıktık ve o bir yatağa oturdu bense diğerine.
"Sor." Dedi sadece. Neyi sorsam bilmiyordum her şeyi açığa kavuşturmalıydık. "Neler oluyor! 3 aydır neler yaşıyorum bilmiyorum, gerçek misin yoksa yansıması mı bilmiyorum! Delirdim mi onu da bilmiyorum, sen kimsin Kelvin! "
"Ben gerçek değilim Ash, senin görebildiğin bir yansımayım sadece. Arada kalmışlardan biriydim. Ben Kelvin Winston. Ruhumun bağışlanmasını babam, 1760 yılında ben 7 yaşındayken kabul etti. Ayin sırasında kaçmayı başardım bir süre beni her yerde aradılar ancak bulamadılar. Bedenimi saklamışlardı, kendi bedenimi düşünce yoluyla diğer ruhlarla iletişime geçip buldum. Aradan 10 sene geçmişti. Çocukluğumu yaşayamadım. Senden yardım istemiyorum. Sizi korumaya çalışıyorum. İkizim, Harrlin Winston, senin ve kardeşinin ruhunun peşinde. Babam onun da ruhunu bağışladı ancak o kurtulmak istemedi. Şeytana itaat ediyor. Az önce Drey öldü, ölmek zorundaydı, kardeşinin rüyasına giren ben değildim Harrlin. Drey yoluyla seni bulmak istiyordu. Buldu da, eğer seni dondurmasaydım ruhunu fark edicek ve seni ele geçiricekti. Onun için bu evden bir ruh bağışlamam gerekiyordu. Oyalamak ve seni korumak için. Kardeşim eğer şeytan isterse beni bile ele verebilir, dikkatli olmalıyız. Gördüğün onlarca insan arada kalmış olanların birazıydı. Hepsi beden arıyor göz göze geldiğin anda senin bedeninden faydalanıyorlar. Bir dahaki sefere dikkatli ol. Şeytan seni istiyor. "
Anlattıkları tüylerimi ürpertti. Birden yok olup gitmişti her şey açığa kavuşmuştu. Evden artık çıkmalıydım. Dış kapının önüne çıktığım da eve son kez baktım. Teyzem arabada bekliyordu. Koşarak gittim yanına. Arabaya binince bana sımsıkı sarıldı. Eve doğru yola çıktık. Kafamda ki sorular azalmıştı en azından neler olduğunu anlamıştım. Eski okul müdürümüz Bay Winstonla acaba bir akrabalık var mı diye yeniden düşüncelerin beynimi doldurmasına izin vermeden gözlerimi kapadım. Zor bir gün olmuştu. Teyzem soru sormamıştı çünkü onun hakkında konuşmak iyi olmazdı. Bugünün özeti olarak artık ikizleri ayırt etmem gerektiğini öğrenmenin faydalı olacağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Işıksız (ASKIDA)
Misteri / ThrillerGece miydi karanlık olan yoksa yaşadıklarımız mı daha karanlık siz karar verin. Gizem ve gerilim düzeyinde bir kitapla yeniden burdayım.