Işık kaybolup Percy etrafını tekrar görmeye başladığında Olimpos Dağı’ndaki taht odasının ortasında dikildiğini fark etti. Elleri birbirine İlahi Bronzdan kelepçelerle kelepçelenmişti ve etrafında ona öfkeyle bakan düzinelerce göz vardı.
Kheiron endişeli bir ifadeyle Hestia’nın tahtının yanında duruyordu. Onun karşısında, Hades’in yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı. Ama işin garip tarafı, bütün Melez Kampı’nın taht odasının kapısında yığılmış olmasıydı. Annabeth’i göremiyordu ama sarışın erkek arkadaşı sırıtarak en önde dikiliyordu. Sanki ondan kurtulduğuna seviniyor gibiydi.
Diğer herkesin gözleri çakmak çakmaktı. Percy kendisini inanılmaz derecede yalnız hissetti, ona destek çıkacak, yanında duracak kimse yoktu. Tanrılar da hiç mutlu değillerdi belli ki. Hestia ve Hades’in suratları gergindi ama diğerleri öfkeli görünüyordu.
Flash-back
Gigantlar ve sevgili anneleri Çamur Surat’a karşı verilen savaştan sonra kehanetin yedi melezi (hayır altı, Leo gitmişti) ağızları açık bir şekilde taht odasında Olimposluların önünde duruyordu. Percy buraya defalarca gelmişti ama o ve Annabeth dışında geri kalan arkadaşları buraya ilk kez geliyorlardı.
Kendisi de ilk girişinde heyecanlandığını hatırlıyordu. Gerçi onun heyecanı Zeus’un kendisini öldürmesi olasılığı ve babasıyla karşılaşma düşüncesine bağlı da olabilirdi. Pek emin değildi doğrusu.
“OLİMPOS’UN KAHRAMNALARI!” diye kükredi Zeus sert platinyum tahtından. (orada nasıl rahat ediyordu? Belki de sürekli homurdanmasının nedeni sert koltuğuydu) on iki Olimposlu yerlerinde oturuyorlardı. Hestia ocağındaydı, Hades ise kış gündönümlerinde oturduğu taş misafir tahtına oturmuştu. Hepsi de memnun ve rahatlamış görünüyorlardı.
Zeus sesini alçaltıp devam etti. “Parthenon’da da söylediğimiz gibi, siz melezlerin özverileri sayesinde savaşı kazandık. Biz, eee... teşekkür ediyoruz. Sizleri de ödüllendirmek isteriz.”
Melezler birbirlerine baktılar. Percy ve Annabeth onlara bu süreci anlatmışlardı ve kısık gözleriyle odaklanmış yüzlerine bakılacak olursa herkes ne istediğine karar vermeye çalışıyorlardı.
“Ama Apollon...” Zeus çatık kaşlarını taht odasının ortasına dikti. “Buraya gel!”
Şimşek çaktı ve Apollon melezlerin yanında belirdi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı ve Percy’nin içinden bir ses onun buraya bilerek gelmediğini söylüyordu.
Zeus homurdandı. “Sana da bir ceza vermemiz!” diye gürledi.
Jason’la Percy bakıştılar. Jason öne bir adım attı. “Baba,” dedi. “Orada da dediğim gibi, Apollon ceza alan tek kişi olmamalı.”
Percy öne çıkıp elini Jason’un omzuna koyarak ona destek çıktığını gösterdi. Apollon arkalarında saf saf duruyordu. Ama Percy şu anda ona gülmekle uğraşamazdı.
“Yani,” dedi Zeus bir nebze sakinleşmiş görünerek. “Bunun mantıklı olmadığını söylüyorsunuz. O zaman kim cezalandırılmalı, söyleyin bakalım.”
“Bence,” dedi Percy, “Herkes bundan suçlu.” En başta da sen, diye düşündü ama bunu söyleyip de patlatılmak istemiyordu. Devam etti. “Olimpos’u kapatmak bence en başından... yanlıştı,” dedi. “Melezleri tanrı ebeveynlerinden uzaklaştırmak sadece sorun getirir. Zaten bu yüzden ben ve bu arkadaşım ufak tanrılarla çocuklarının da kamplara kabul edilmesi gerektiğini söylüyoruz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PJO- Gizli Karanlık
FantasyDördüncü ve şu anda heyecanla yazdığım hikayeme hoş geldiniz! Zeki ama biraz şapşal olsa da çok sevimli kahramanımız Percy Jackson'un başına gelen şeylerle ilgili kurgular yapıyorum. Aslında size çok daha ayrıntılı bir açıklama yapardım ama ne yazık...