Ne zamandır bu bölümü yayımlamak için yanıp tutuşuyordum dostlarım. Ve söz veriyorum gelecek bölümü fazla bekletmeyeceğim yoksa kimileri çatlayabilir. Bana bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bildirmenizi rica ederdim ama korkarım işler iraz farklı yürüyecek. Bölümü okuyun anlarsınız :)
Kheiron elindeki böcek suyunu Büyük Ev’in verandasının korkuluklarına bıraktı ve tekerlekli sandalyesinin sırtına yaslanırken dudaklarını ısırdı. Kampta tuhaf şeyler seziyordu.Bu hiç hoşuna gitmemişti. Her şeyden önce, kampın o kendine has; mutlu, enerjik ve neşeli havası dağılmış gibiydi. Melezler hala koşuyor, talim yapıyor, neşeli şakalar yapıyorlardı ki en kötü kısım da buydu. Biri o uyurken odasına sızıp fotoğrafını çektikten sonra bütün kuyruğundaki bütün bigudilerini çıkarmış ve fotoğrafı da kopyasının olduğunu bildiren bir şantaj mektubuyla masasına bırakmıştı.
Kheiron hemen Stoll biraderlerin peşine düşmüş ve onları babalarını çağırmakla tehdit ederek kopya fotoğrafı ve bigudilerini almayı başarmıştı. Onu bigudileriyle gören yegane kampçılar Percy Jackson ile Kıvırcık Çalıdibi’ydi ki o da bunun böyle kalmasını gönülden istiyordu.
Percy Jackson.
Kheiron belki de en iyi öğrencisini kaybetmişti. Hem de sırf bir yanlış anlaşılmadan dolayı. Kheiron bir türlü nedenini anlayamıyordu ama o gün taht odasında kalbi parçalanmıştı. Zavallı çocuğu savunmuş, hatta Zeus’a doğrudan hitap etmişti ama yine de başarılı olamamıştı.
Kheiron, Percy’nin tanrılara ve melezlere ihanet edeceğine hiçbir şekilde inanmıyordu. Bu genç adam, onları defalarca kez parçalanmaktan kurtarmış, iki kez de savaşları kazanmalarını sağlayan kahramanlar arasında yer almıştı. Kıvırcık Çalıdibi onu gördüğü anda ne kadar güçlü koktuğunu...
Kıvırcık! Kheiron neredeyse tekerlekli sandalyesinden zıplayarak çıkıyordu. Percy ile Kıvırcık, yıllardır bir duygubağına sahiplerdi. Yani diğerinin başına yeterince kötü bir şey gelirse hissetmeleri gerekiyordu.
Çarçabuk sandalyesinden kalktı ve dışarı seğirtti. Genç satiri bulmayı umuyordu, belki de Percy’nin durumunu öğrenebilirdi. Bunu gerçekten ümit etmesi gerekip gerekmediğini bilemiyordu çünkü pek çok duygubağında taraflar sadece birbirlerinin çok çok kötü durumlarını sezebilirlerdi fakat Kheiron onların güçlerinden dolayı bu seferkinin değişik olmasını istiyordu.
Tam ormana yöneliyordu ki duraksadı. Doğru ya, Kıvırcık kampta değildi çünkü yeni Vahşi Doğa Efendisi olarak sorumluluklarını yerine getirmek üzere tüm ülkeyi dolaşıyordu. Aylardır kampa uğramamıştı.
Hemen Dionisos’un birkaç görünmez rakibe karşı bezik oynadığı verandaya geri dönüp içeri girdi. Ofisine dalıp kapıyı kapattı ve elini salladı. “Gökkuşağı tanrıçası İris, lütfen bana Kıvırcık Çalıdibi’yi göster.”
Hava parıldadı ve bir gökkuşağı oluştu. İçinde beliren genç Yaban Efendisi’nin, birkaç meşe nimfasından kaçmış gibi görünüyordu; her tarafını morluklarla meşe palamutları kaplamıştı.
“Kıvırcık?” diye seslendi Kheiron.
Satir hızla ondan yana döndü. “Aa! Kheiron! Selam. Ne oldu, biraz... endişeli? Umutlu? Öyle görünüyorsun.”
Kheiron üzüntüyle gülümsedi. Kıvırcık Percy’nin sürgününü görmemişti, ama bu kadar neşeliyse ona bir şey olmamış demekti... değil mi?
“Merhaba, genç satirim. Ben iyiyim, ama bir başkasının olmamasından korkuyorum.”
“Ya.” Kıvırcık kaşlarını çattı. “Kim peki?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PJO- Gizli Karanlık
FantasyDördüncü ve şu anda heyecanla yazdığım hikayeme hoş geldiniz! Zeki ama biraz şapşal olsa da çok sevimli kahramanımız Percy Jackson'un başına gelen şeylerle ilgili kurgular yapıyorum. Aslında size çok daha ayrıntılı bir açıklama yapardım ama ne yazık...