7- Matara Ve Asit Banyosu Yapıyorum [Percy]

205 22 6
                                    

Percy yattığı yerde sıçrayarak uyandığında bir an nerede olduğunu hatırlayamadı. Sonra etrafındaki kızıllığı gördü ve Olimpos'taki olayları hatırladı. Dişlerini sıktı.

Tartarus'ta tıkılıp kalmıştı işte. Lanetli çukura. Cehenneme. Artık ne denirse, üstüne bir de aşağılanmış, iftiraya uğramış, haliyle alay edilmişti. Gururu çok ciddi hasar almıştı, belki de bu yüzden boynu ağrıyordu. Yüzünü ellerine gömdü ve oturduğu yerde hareketsizce birkaç dakika bekledi.

Titrek bir nefes alarak doğruldu ve kendini toparlayıp ayağa kalktı. Bu ezici hisleri arkasında bırakabilmeliydi.

Percy kafasını kaşıyarak dolanırken Küt! Diye bir ses duydu ve aşağı baktı. Ayağının dibinde büyük bir kemik duruyordu. Eğilip eline aldı.

Bunların bazıları kaburgaya benziyordu; diğerleri kol ya da bacak kemikleriydi -Percy aradaki farkı anlayamıyordu- ve bembeyaz oluşlarına bakılırsa da epey uzun süredir Tartarus'un ovalarındaydı. Kim bilir sahipleri hangi canavardı ve nasıl ölmüştü. Percy yaratığın empousaların saldırısına uğramış olabileceğini düşündü çünkü önceki deneyimlerine göre vampirler kemikleri öğünlerine eklemiyorlardı. Malum, kemikler de tertemizdi zaten!

Aklına aniden bir fikir geldi. Tekrar kemiklere baktı; uzun ve inceydiler. Tam da birer...

Tulumu andırıyorlardı!

Eh, diye düşündü Percy, ben de onlardan tulum yaparım o zaman!

Evet, kemikler işine yarayabilirdi. Eğer içlerini düzgünce oyabilirse, içlerine ateş suyu koyabilirdi. Hem bu sayede Phlegethon'un kıyılarına bağlı kalmazdı. Bu düşüncelerle, Dalgakıran'ı çıkarttı. Sonra da kılıcını indirdi.

Kılıçla kemikleri oyamazdı, en azından içlerini. Bunun için bir bıçak lazımdı. Gelgelelim, onda bıçak falan yoktu. Dalgakıran'la bu işi yapamazdı, ama...

Hımm...

Kaburgalar! Kıvrıklardı, beyaz birer bıçağa benziyorlardı. Biraz sivriltebilirse, onları bıçak olarak kullanabilirdi. Ya da hançer. Aklına kendisine ihanet eden o berbat Athena'nın kızı gelince istemsizce dişlerini sıktı. Bir de erkeklere sadakatsiz diyorlardı.

Başını iki yana sallayıp onu aklından attı ve elindeki kemiklere yoğunlaştı. Onları bileyerek birer bıçak yapabilirdi. Ama sadece biri uygun görünüyordu; geri kalanları kırılmış ya da çatlayıp basınca dayanamaz hale gelmişti. Birini eline alınca iki parmak kalınlığındaki kemik kürdan gibi kırılıverdi.

Elindeki işe yaramaz kemikleri yere atıp tek sağlam kaburgayı aldı. Bir taşın üzerine oturdu ve elindeki kemiği yavaş yavaş şekillendirmeye başladı. İşini çabucak bitirdi ve yerden aldığı kumların da yardımıyla zımparalama aşamasına geçti.

Tam dalıyordu ki boğazının kuruduğunu fark etti. Bedeninin her yanında kurdeşenler oluşmuş, nefes alması zorlaşmıştı. Acilen suya ihtiyacı vardı. Su yoktu ama derisindeki kabarcıkları ateş suyuyla giderebilirdi.

Yüzünü buruşturarak Phlegethon'un kıyısına ilerledi ve eğilip su içti. Öksürüp tükürdü ama iyi gelmişti.

Kalktı, tam kemiklerine dönmek üzereyken arkasından bir hırıltı duydu ve donup kaldı. Hiç şüphesiz, ardındaki bir canavardı.

Arkasına döndüğünde kendini bir telekineyle yüz yüze buldu. Ufaktı, muhtemelen daha gençti. Garip bir şekilde Percy onu daha önce görmüş gibi hissediyordu kendini.

Telekine tısladı. "Sen! Saint Helens'taki!"

Percy onun kim olduğunu anlamıştı. St. Helens dağında patlattığı bir grup telekine öğrencisinden biriydi. İtiraf etmesi gerekirse, kendini küçükleri öldürdüğü için kötü hissediyordu ama bunu yapmasa Kronos'un ordusuna katılıp kim bilir ne kadar büyülü silah yapacaklardı.

PJO- Gizli KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin