14- Korkunç Bir Sonla Kurtuluyorum [Percy]

196 20 13
                                    

 Sertçe yere çarptı ve doğruldu. Percy zaman kaybedemeyeceğini biliyordu, eğer biraz oyalanacak olsa bile Gece’nin çocuklarından birinin onu yakalayacağı korkusu iliklerine kadar işlemişti. Gözlerini açmadan koşmaya başladı.

 Zordu ama Percy hiçbir şey görmek istemiyordu. Onun yerine güzel şeylere odaklanmaya çalıştı; annesinin şeker dükkanında geçirdiği zamanları, her yatılı okuldan dönüşünde onu öpüp sarılmasını, arkadaşı Kıvırcık’ı, Kheiron’u... ihanetle lekelenmeyen o kadar az anısı vardı ki.

 Dosdoğru sert ama aynı zamanda yumuşak olan bir şeye çarptığında moral seviyesini yükseltmeye çalışıyordu. Çarpar çarpmaz, kolları istemsizce öne fırladı ve çarptığı her neyse şeklini anlamasına olanak tanıdı. Bir insan şekliydi bu.

 “Gözlerini aç,” dedi bir ses.

 Çok... güzel bir sesti, ama bir erkeğe aitti. Yine de insanı etkiliyordu. Percy sesin sahibinin ayaklarına kıvrılıp sonsuz bir uykuya yatmak, bir daha uyanmamak istiyordu. Şu ana kadar onu bu şekilde etkileyen tek kişi Hades olmuştu.

 Percy açmadı. Karşısındaki kişi, görmek istemediği bir şey olabilirdi, ne de olsa buraya sadece Nyks’in çocukları girerdi. Onları görmenin sonuçlarını bilmiyordu ama bakmak istemiyordu. Çoğu tanrıydı ve onu kör edebilirlerdi. Ya da gerçek formlarında karşısına çıkıp küle çevirebilirlerdi.

 “Seninle daha önce tanışmıştık, Percy Jackson,” dedi yumuşak ses. “Beni kurtarmıştın. Hatırlamadın mı?”

 “Git buradan.” Percy karşısındaki her kimse, ona güvenemezdi.

 “Hım.” Ses düşünceli gibiydi. “Pek çok kişi beni istemez. Ama hatırladığım kadarıyla buzlar diyarındayken sen bana bu kadar karamsar yaklaşmamıştın.”

 Buzlar diyarı. Uyku. Hades. Karanlık. İstenmeme.

 “Thanatos!” Percy hayretine engel olamadı.

 “Ta kendisiyim, Perseus Jackson,” dedi tanrı. “Seni temin ediyorum ki, bana bakmanın hiçbir mahsuru yok.”

 Percy gözlerini açtığında hiçbir kıyamet sahnesiyle karşılaşmadı. Ölüm tanrısının arkasında sadece karanlık bir koridor vardı, o kadar.

 Ölüm tanrısı, tam olarak Percy’nin onu hatırladığı gibiydi; siyah bir ten, altın renkli gözler ve ancak güzel olarak tanımlanabilecek yüz hatları. Son derece garipti; bariz bir biçimde erkekti ama aynı zamanda güzeldi işte. Percy ona yakışıklı demezdi.

 “Tüm saygılarımla soruyorum tanrı Thanatos, neden buraya geldiniz?” diye sordu Percy. Nedense içinden tanrıya saygılı olmak geliyordu. Her ne kadar onu kurtaran kendisi ve iki arkadaşı olsa da. Hazel ve Frank’ı tekrar özlediğini hissetti.

 “Bir iyilik için, Percy Jackson. Ya da bir borç için diyelim.”

 Percy tanrının neyden bahsettiğini biliyordu. O Thanatos’u kurtarmıştı, bu nedenle ölüm tanrısı kendini ona borçlu hissediyordu. Percy içinin adama ısındığını hissetti. Tabii bunu dışa vurmasa da olurdu.

 “Teşekkür ederim,” dedi. “Bu nasıl olacak acaba?”

 “Kolay,” dedi tanrı. “Tartarus’tan çıkmak istiyorsun, değil mi?”

 Percy başını salladı. Kurtulmayı çok istiyordu, bunu tanrının ona engel olmayacağına yormayı tercih etti. Yoksa kendini bitik hissedecekti.

 “Bana engel olacak mısınız?” diye sordu. “Beni buraya tanrılar sürgün ettiği için yani.”

 Kendini tokatlamak istiyordu ama Thanatos başını iki yana salladı. “Hayır. Sana yol göstermeye geldim.

PJO- Gizli KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin