Naruko hayatta her açıdan soğukkanlı davranmaya çalışıyordu. Bu şekilde her şey daha kolaydı; eğer kendine güvenli, rahat hissediyor gibi davranırsanız her şey her zaman yolunda kalabiliyordu. Genellikle bunu yapmakta iyiydi çünkü şu son zamanlara dek kendine güveni olan ve hayatı yolunda olan biri gibi hissetmişti. Hayat ona birçok şekilde farklı oyunlar oynamış ve o da kendine birazcık güvenmenin, bir kızın en iyi dostu olabileceğini öğrenmişti.
Ama sonra birkaç ay önce annesi hastalanmıştı. Ölüm döşeğindeyken Naruko'ya gerçek annesi olmadığını itiraf etmişti. Bu, kendisi için şok edici bir şey olduğu kadar, içindeki bir parça için pek de şaşınlmayacak bir şeydi çünkü Naruko hayatında hatırlayamadığı bazı parçalara, yaşadığı hayatla uyumlu olmayan bazı belli belirsiz anılara sahipti. Ve belki de aklının bir yerlerinde bu konuyu biraz daha derinlemesine incelemesi, daha fazla soru sorması gerektiğini biliyordu ama... Şey... Bu çılgınca görünüyordu ve bu fikir aklına her geldiğinde onu bir kenara bırakıp görmezden gelmek onun için daha kolay olmuştu.
Şu an ne kadar iyi göründüğü veya ne kadar rahat görünmek istediği önemli değildi ve inanılmaz heyecanlıydı. Çünkü bu büyük bir şeydi. Büyük bir olaydan da büyük bir şey. Konoha kasabasına tamamen sessizce girmiş olmasaydı, harika bir araba sürerek girseydi yine de bunu yapabilir miydi? Gerçek ailesiyle buluşmadan önce biraz zaman kazanacağını sanmıştı. Aslında o zamanı ayarlayacak olan kişi kendisiydi. Kasabaya gitmeyi ve sessizce Uzumaki ailesini araştırmayı planlamıştı. Belki bir telefon numarası, bir adres alırdı. Sonra da onlarla iletişime geçmek için gereken cesareti toplamaya çalışırdı.
Ancak onun yerine bu insanlar mucizevî bir şekilde kendisini tanımıştı ki böyle bir şeye Naruko hiç ihtimal vermemişti. Şimdi ise bir polis arabası köşeyi dönmüş ve öten sireni, yanan ışıkları ile sokağın ortasında durmuştu. Az önce konuştuğu kız, “Bu Naruto,” diyordu. Çok küçükken Naruto isimli birinden kalan belli belirsiz, sevgi dolu hatıraları olduğunu düşününce Naruko duygularının ağırlığı altında eziliyor, korkunun sınırlarında dolaşıyordu.
‘Tamam,” diyebildi sadece. Korkusunun yüzünden okunup okunmadığını merak ediyordu.
O sırada genç adamla duran o hoş kız, “Merak etme. Eminim bunun bu şekilde olacağını hayal etmedin ama Naruto, seni her şeyden daha çok seviyor,” diye devam etti.
Tamam, yani korkusu belli oluyordu. Ve Naruto, onu her şeyden daha çok seviyordu. Ve bu da kendisini sakinleştirmeliydi ama onu hiç tanımadığını düşününce bu oldukça ürkütücüydü.
Sonra bej polis üniformasıyla iri yarı, sarışın o adam ona doğru hızlı adımlarla geldi; önünde durdu ve ona diğer iki kişinin de baktığı gibi baktı ama bu -birkaç saniye sonra- Naruko karşısındaki kişinin erkek kardeşi olduğunu anladığı an önemini yitirdi. Kendisine benziyordu. Şüphe götürmezdi. Sonra gözleri buluştu -birbirlerinin kopyalarıydılar, aynaya bakıyor gibiydiler- ve Naruto, “Naruko?” dedi.
Naruko'nun tüm yapabildiği başını sallamaktı.
Naruto bir anlığına şoka girmiş gibiydi, Naruko harika görünüyordu. Sonra, “Tanrım! Sana sarılabilir miyim?” diye sordu.
Bir şekilde Naruko'nun bakışları bu ihtiyacı anlaşılabilir kıldı. Anna tekrar başını salladı.
Sonra Naruto'nun kolları başta o şokla nazikçe -Naruko'nun bu kalıptaki bir adamın sarılışından beklediğinden çok daha nazik bir şekilde- kendisini sardı. Sonra daha sıkı bir şekilde. Ama Naruko bundan rahatsız değildi çünkü her şey, garip olmanın yanı sıra ona derinlerde bir yerde buraya gelmesinin ardındaki ümitlerinin karşılığını almak üzere olduğunu; gerçekten eve, kendi evine gelmiş olduğunu hissettiriyordu.