|Pişmanlık
Sessiz ve tedirgin fısıltılar...
Kulağına ilişen cümlelerin bulanıklığı henüz ayılamamış zihnini yorarken titreyen göz kapaklarını yavaşça araladı. Başında korkuyla kendisine bakan Hera'yla sıkıntılı bir nefes vererek uzandığı yataktan doğrulmuş, etrafa göz gezdirmişti. Yalnızca Hera'nın olduğunu düşünürken gördüğü Yoongi ve Lia'yla gözlerini kaçırarak yüzünü avuçlarıyla kapatıp izlemek zorunda kaldığı sapkınlığı düşündü. Kendisi için feda edilen bedenin kanını vahşice içerken yüzlerindeki o cansız tebessümün verdiği ürperti bir an dahi geçmiyordu. Yok sayılmıştı, bir kez daha. Bunun verdiği hissiyat bambaşkaydı, öfkeli bir o kadar değersiz hissediyordu. Yalnızca güç kaynağı olarak görülen bir çocuktan çok daha fazlası olabilirdi.
"Uyandınız demek. Bağışlayın, törenin sizi bu denli korkutacağını düşünmemiştik."
Lia'nın duraklarından sakince dökülen cümleler efendisinin tebessüm etmesine neden olurken, bu denli güçsüz bir çocuğun himayesi altında kalmanın verdiği nefreti içten içe bastıramıyordu.
"Tören mi? Sizin tören olarak gördüğünüz sapkın ritüelde biri hiç uğruna öldü!"
Öfkeyle yataktan kalkarak kapının ucunda sessizce dikilen bedenlere yaklaştığında meşalelerin rahatsız edici bir sesle yere düşmesiyle sönen ateşlerin yarattığı bunaltıcı karanlığa teslim olmuşlardı.
"Bir hayvandan farkınız yok, iç güdülerinizle yaşıyorsunuz... Sapkınlıklarınıza alet ettiğiniz masum insanlara yaptıklarınızdan hiç utanç duymuyorsunuz öyle değil mi?"
"Sapkınlık mı? Beni gülümsetiyorsunuz efendi Jeon, her zamanki gibi."
Lia'nın cevabından hemen önce araya giren Yoongi, törende bıraktığı tebessümü devam ettirirken dudaklarından süzülen birkaç büyüyle karanlığı yok ederek öfkeden titreyen efendisine dönmüştü.
"Bu sapkınlık... Ve bizim olduğu kadar sizin de gerçeğiniz. Görüyorum ki oldukça iyisiniz, şimdilik izninizle gitmem gerekiyor. Bir sapkın olarak bu şehrin sorumluluğunu taşıyorum.''
Yoongi'nin cümlelerine eşlik eden Lia, tatlı bulduğu tebessümüyle yanındaki adamın boynuna derin bir öpücük bırakarak odadan ayrıldığında Jeongguk bu denli umursanmıyor oluşunun kendisini neden öfkeye sürüklediğini anlamıyordu. Otoriter olmayı böylesine kafaya takmış biri olarak, yenilgilerle dolu bu yolda yürüyebilecek miydi?
"Siz-"
"Biz? Kendini bu denli ötekileştirme, çocuk."
"Taehyung haklıydı... Siz-Siz kendi sapkınlıklarınızın içinde halka karşı görevlerini unutan adi korkaklardan başkası değilsiniz! İnlerinize çekilip bu şehrin yok olmasını bekliyorsunuz, sen her şeyin farkındasın öyle değil mi?"
Tenini yakan öfke odadaki meşaleleri harlandırımış, hırsla yataktan doğrularak elini ona doğru doğrulttuğunda böyle bir hareketi beklemeyen beden sırtını sertçe duvara çarpmıştı. Her bir zerresi öfkeyle titrerken bu denli yok sayılmak, bu lanet yer için hayatını geride bırakmak pişmanlıktan fazlası değildi. Şu andan itibaren ne toprakların üstüne ne de altında mutlu olamaycağının elbet farkındaydı Jeongguk. Tek istediği devam edebilmekti, yolun sonunu görmeli ve her şey son bulmalıydı. Ruhunda yerini bulan güç kontrolünü kaybetmiş bir şekilde elleri arasında patlamayı bekliyordu. Yere düşen beden hızla kendisini toparlayarak efendisini durdurmaya çalıştığında ikinci kez duvara çarpmasıyla kısa süreliğine bilincini kaybederek gözlerini kapatmıştı. Böyle bir gücü beklemediği aşikârdı. Hera, müdahele etme gereği duymadan sessizce efendisini izliyor, içten içe böyle bir güç karşısında kimsenin onun gözle görülür bir şekilde düşmanı olmayacağını fazlasıyla iyi biliyordu. Lia ve diğerleri hiçbir zaman kendi yüzlerini gösterme cesaretinde bulunacak kadar güçlü olmamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wanderlust 'tk
Fanfiction"Kim Taehyung yalnızca hayatımı mahvetmedi, aynı zamanda beni güçlendirdi." Delta Kim Taehyung, Jeon Jeongguk (Smut uyarısı) 05.05.2019 19.12.2023