sonunda ybbbb
bikaç yeni okuyucu gelmiş öpüyorum hepinizi eheheexoxoxoxoxoxo
"Hangisi?"
Hyunjin aniden karşısından gelen sesle irkilerek doğruldu. Karaya yanaşmış, Minho'nun işlerinin bitmesini bekliyorlardı o yüzden hepsi bıkkın bir şekilde kendini oturdukları yere yaymıştı. Ekip de yemek yemeye gittiğindendi bu rahatlıkları. Başlarında bir tek iskeleye açılan köprünün yanında nöbet tutan iki adam vardı. Onlar da hareketlilik sezmedikçe ne yaptıklarıyla ilgilenmezdi.
Bu kadar uzun süre dinlenme fırsatı bulmuşken elbet kimse gözünü bile açmaya zahmet etmiyordu. Tam da bu yüzden, Changbin'in ne ara gelip başlarına dikildiğini hiçbiri fark etmemişti. Changbin hiçbiriyle ilgilenmiyor olsa da gür sesi duydukları gibi herkes toparlandı ve dimdik oturdu. Changbin ise tek bir kişiye bakıyordu.
Hyunjin de diğerleri gibi hafif bir şaşkınlıkla doğrulduğunda gördükleriyle daha büyük bir şaşkınlığa kapılmıştı. Changbin, koskoca iki herifi sanki kedi yavrusuymuş gibi ensesinden yakalamış önüne tutuyordu.
Soruyu, şaşkınlığın getirdiği telaşla biraz geç anlayabildi Hyunjin. Gergin bir şekilde mırıldandıktan sonra adamların yüzünü tanımaya çalıştı. İkisinin de yüzü kandan seçilmiyordu.
"Ne yaptın onlara? Tanıyamıyorum bile."
Changbin göz devirirken ikisini de bırakmıştı böylece. Ayakta kalmalarını sağlayan tek desteğin Changbin olduğunu belli ederek iki adam da yeri boyladı doğruca. Hyunjin aniden düşmeleriyle irkilerek geriye sıçramıştı. Changbin bu sırada çoktan kamara odasına ilerliyordu.
Hyunjin ne diyeceğini bilememişti. Changbin'in tavırları çok garipti.
Biraz sonra elinde bir kova suyla geri döndü Changbin. Suyu adamların suratına çarparak hem ayılmalarını sağlamış, hem de yapış yapış kanı suratlarından biraz temizlemişti. İkisi de ağızlarında birikmiş kanı öksürerek tekneye tükürdü. Elleri arkalarında bağlı olduğundan boğulmamak için doğrulma çabaları bolca çırpınmayla gerçekleşmişti. Sonunda ikisi de dizlerinin üstünde oturmayı başardı.
Yüzleri daha net gözüküyordu şimdi. Hyunjin sırayla adamları incelemeye başladığında kısık gözleriyle öne doğru eğilmişti. Hâlâ seçmesi zordu ve Changbin mi tembihlemişti bilmiyordu ama ikisi de bakışlarını yerden kaldırmıyordu. Sonunda ilk yüzü tanımadığına karar verip ikinciye geçtiğinde, irkilerek geri çekilmişti Hyunjin. Onu tanıyordu.
Gergin bir şekilde ağzını araladı, ancak bir şey demesine gerek kalmamıştı. Changbin bakışlarını anlayarak ensesinden yakaladığı gibi ikinci adamı doğrulttu. Adam, durumu hızlı bir şekilde kavramış ve doğrudan Hyunjin'e yalvarmaya başlamıştı.
"Efendim, çok özür dilerim. Ben gerçekten çok pişmanım. Bir daha asla ama asla size yaklaşmayacağım. Çok özür dilerim."
Hyunjin ne olduğunu anlamamıştı. Kaşlarını çatarak Changbin'e döndüğünde, Changbin sadece omuz silkti. Onlara ne demişti gerçekten? Hyunjin, bu kadar ileri gideceğini bilse kesinlikle ona bunları anlatmazdı.
Onları düşündüğünden falan değil elbet. Ama Changbin'in bunu nasıl akıl edemediğini aklı almıyordu. Changbin güçlüydü. Prestijliydi. Changbin etrafta rahatça gezebilirdi ve o oradayken etrafındakiler de rahatça gezebilirdi. Ama o yokken? Changbin bu adamları bu kadar benzetirken üç ay sonra Hyunjin tek kaldığı zaman bunların ona nasıl yansıyacağını düşünememiş miydi gerçekten?
Tabii. O günlere geldikleri zaman Hyunjin hiçbirinin umrunda olmayacaktı. Onlar şu an başlarındaki belayı defetmeye çalışıyorlardı sadece. Umursayacaklarını nereden çıkarmıştı ki sanki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wildfire [ minsung & changjin ]
FanfictionKral, dönemin en tehlikeli korsanlarından olan Lee Minho'yu yakalayan kişiye 600.000 won ödül vereceğini duyurmuştu. Çok geçmeden yeni bir duyuru yayıldı, bu defaki Lee Minho tarafındandı. ''Beni yakalayan kişiye 6 milyon won vereceğim.'' ~• iki shi...