17 | "Hiçbir şey karşılıksız değil."

861 130 49
                                    

Elini dalgın bir şekilde suda gezdirdi Hyunjin. Suyun soğukluğundan ürpermişti ama yine de çekmedi elini. Yaslandığı kolu üzerinden sudaki yansımasını izliyordu. O gün su çok durgundu. İzlemesi o yüzden hoşuna gitmişti, kendi de durgundu çünkü.

Jisung'un söylediklerini düşünüp duruyordu. Bencil miydi sahiden? Sadece onlar için bir işe yaramaya çalışıyordu...

Hâlâ tam olarak Jisung'un ona kızdığı şekilde düşündüğünü fark etmesiyle duraksadı.

Derin bir nefes almıştı doğrulurken. Bir elinin ıslaklığını umursamadan yüzünü avuç içlerine gömdü. Elindeki soğuk yüzüne yayıldıkça biraz rahatladığını hissetmişti.

Yeon ve Jisung arasındaki sevgiyi elbet anlayabiliyordu. Jisung onun öz torunuydu, elbet birbirlerini koşulsuz seveceklerdi. Ama ona karşı neden böyle bir sevgi duyacaklarını anlayamıyordu.

Hyunjin, küçücük yaşında ebeveynleri tarafından terk edilmiş komşularından fazlası değildi.

Sürekli kavga eden ebevenyleri hakkında pek olumlu bir şey hatırlayamıyordu. Annesi bir alkolikti, babası ise borç batağına düşmüş agresif biri. Ona her şeyin bir karşılığı olmak zorunda olduğunu onlar öğretmişti. Kimsenin hiç kimse için sebepsiz bir iyilik yapmayacağını en kaba yollarla aklına kazımışlardı.

Şimdi yüzlerini bile zar zor hatırladığı ebeveynleri hakkında bunları asla unutamıyordu Hyunjin. Kimse zannettiğin kadar iyi niyetli değil.

Bayan Yeon öyle değil miydi oysa? Sahiden hiçbir şey beklemeksizin evine kabul etmişti bir başına kalmış o çocuğu. Belki de kendi haline bıraksa birilerine köle gideceğinden içi acımıştı, vicdani bir sorumluluk olarak görmüştü bunu, kim bilir... Yine de onu en güzel şekilde büyütmüştü.

İçinde ona her zaman minnettardı Hyunjin. Ve yapmak zorunda olmadığı halde onun adına bu kadar şey yaptığı için ona manevi borcunu ödemek istiyordu. Bu, Jisung'un dediği gibi hayatı boyunca kendini adadığı bir şeydi.

Ama ilaç parası için bu kadar kendini zorlamasını tam olarak bu şekilde açıklayamazdı ona kalırsa.

Yeon'u kaybetmek istemiyordu. Küçükken çocukça bir düşünceyle onun ölümsüz olduğuna inanmıştı hep, yaşını asla göstermeyen dinç ve sağlıklı biriydi o. Onu da bir gün kaybetmek zorunda olacağını hiç düşünmemişti.

Şimdi her canlının ölümü tadacağını bildiği halde onun hasta yataklarına düşmüş olmasını kabullenemiyordu. İyi olmak zorundaydı. İyileşmek zorundaydı.

Bir diğer elde... Belki de onun sayesinde iyileşirse ona hissettiği borçluluk duygusunun kapanacağına gerçekten inanıyordu. Belki de, Jisung'un aksine, duracağı zamanı asla bilememesinin sebebi buydu.

Suçluluk duygusuyla öne eğdi başını. Yüzündeki elleri düşmüştü. Şimdi Jisung da yoktu ve bu onun suçuydu.

"Kalk hadi, gidiyoruz."

Arkasından gelen sesle irkildi Hyunjin. Sesin sahibini tanımıştı çoktan. Yine de emin olmak için başını o tarafa çevirdi. Minho kılıcını bilemekle meşgulken ona bakmıyordu.

"Nereye?" diye sordu Hyunjin. Aptalca bir soru olduğunu kendi sesini duyduktan sonra fark etmişti. Minho açıklama yapmayı sevmezdi.

"Toparlan." dedi sadece. Kılıcının yeterince keskinleştiğine emin olsa gerek geri kınına koymuştu. Bilemek üzere kullandığı diğer kılıcı da Hyunjin'in önüne fırlattı.

Hyunjin kılıcı alıp ayağa kalkana dek Minho çoktan gemiye dönüyordu.

İnmiş olduğu kayalıktan tekrar iskeleye atladı ve kaptanının peşine düştü uzun saçlı genç. Yelkenler geriliyordu, gemiye çuvallar taşınıyordu; Harekete geçeceklerini anladı Hyunjin. Köleler yerlerine oturtulmuştu. Birkaç hafta önce kendisinin de orada olduğunu düşünmek garip hissettiriyordu.

Wildfire [ minsung & changjin ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin