Bir gün daha aynı barın masalarından birinde oturuyordu Minho, ama yanında ekibinden kimse olmaksızın bu defa. Ağır bir içki vardı önünde. Birkaç gün önce Wonho'yla yaptıkları konuşmayı düşünüyordu.
O çocuğun farklı biri olduğunu söylüyordu Wonho. Minho da farkındaydı bunun, o çocuk farklıydı. Ama diğerlerinden farklı olması onu Minho için bir zaaf hâline getirmiyordu, saçma olan buydu.
Minho'nun zaafı olmazdı. Hele herhangi birinin, onun bir zaafı olduğunu düşünmesine asla izin vermezdi. Bundandı bu kadar sinirlenmesi belki de. Kimseye onun bir zayıflığını bulmuş gibi hissettiremezdi.
Kaldı ki, Minho'nun zaten hiçbir zayıflığı yoktu.
Aldığı son yudumdan sonra bardağını ileri doğru itti. Bakışları da yukarı kalkmıştı bu sırada. Hiç oyalanmadan Jisung'un üzerinde durdular, sanki orada olduğunu biliyormuş gibi. Bir an aynı mekanda olduklarını bile unutmuştu oysa. Şimdi kendini hatırlatmış olan genç, uzaktaki bir masadan boşalan bardakları topluyordu.
Minho düşündü onu izlediği esnada. Evet, o farklı bir çocuktu. Ama o da Minho'nun zayıflığı değildi.
Biraz sonra Jisung da fark etmişti üzerindeki bakışları. Çok kısa bir an gözleri değdi, sonra Jisung'un bakışları Minho'nun önündeki masaya dönmüştü. Üç masa ötedeydi. Ama içkisinin bittiğini ayırt etmiş olmalı ki elindeki bezi omzuna attı ve Minho'nun yanına yöneldi bu defa. Yürürken üzerindeki bakışlardan haberdardı, karşılık vermedi.
Tepsisindeki diğer bardakların arasına eklenmişti Minho'nunki de. Masayı temizledi, ardından Minho'ya inatla bakmaksızın arkasına dönmüştü. Ancak yalnız bir adım atabilmişti, büyük olanın sesini duymasıyla duraksadı.
"Karşıma otur." demişti Minho aniden. Kaşlarını çatarak ona döndü Jisung. Bu defa inadını kırıp karşılık vermişti bakışlarına. İtaatkâr ses tonundan hoşlanmadığı bu bakışlardan rahatça seçiliyordu.
"İş saatlerim içindeyim." dedi. Sesi öyle bir tondaydı sanki alt mesaj olarak, bunu anlayamayacak kadar aptal mısın, geçiyordu sözlerinden.
Minho'nun tek kaşı havalanmıştı.
"Jisung, Jisung... Sence patronun mu daha korkutucu bir insandır, yoksa ben mi?"
Jisung bu soruyu yanıtlarken düşünmedi bile.
"Patronum, tabii ki. Senden kim niye korksun be?"
Ardından Minho'nun delici bakışlarına bile önem vermeksizin tekrar arkasına dönmüştü. Bu defa da durdurulacaktı oysa; ama Minho'nun sözleriyle değil, bizzat sert tutuşuyla.
Minho diliyle üst damağını dolanırken histerik bir gülüş bıraktı. Anlık şekilde Jisung'tan ayrılmıştı bakışları, ama küçük olan ilk adımını attığında Minho yeniden ona döndü ve gayet rahat bir şekilde bileğini yakaladı.
Çok hafif bir kuvvet yetmişti onu kendine döndürmesi için, ama onun bu hafif hareketi Jisung'un tarafında pek hafif hissedilmedi.
Ani şekilde çekilmesiyle yalpalayarak Minho'ya döndü küçük olan. Dengesini son anda Minho'nun elinden kurtulup omzuna tutunmasıyla sağlamıştı, yoksa muhtemelen şu an Minho'nun üzerine düşmüş olurdu. Ondan uzakta olan elinde tepsisi ise epey büyük bir denge savaşı vermişti.
Tepsideki bardakları sabitlediğine emin olduktan sonra genişlemiş gözleri Minho'yu buldu. Onunkilerde, hep sahip olduğu o korkunç ciddiyetten başka bir şey yoktu.
Jisung bu bakışlardan mı yoksa ani yaşadığı gerginlikten mi olduğunu anlamamıştı ama kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wildfire [ minsung & changjin ]
FanfictionKral, dönemin en tehlikeli korsanlarından olan Lee Minho'yu yakalayan kişiye 600.000 won ödül vereceğini duyurmuştu. Çok geçmeden yeni bir duyuru yayıldı, bu defaki Lee Minho tarafındandı. ''Beni yakalayan kişiye 6 milyon won vereceğim.'' ~• iki shi...