Neredeyse bir saat olmak üzereydi. Yabancı gencin odaya girmesi ve çıkması arasında neler olduğu tüm ekibin merak konusu olmuş, tüm bu saat boyunca da bu konuşulmuştu. Kimisi Hyunjin isimli çocuk ile ilgili olduğunu söylüyordu, kimisi hararetle gemiyi terk eden o genci daha önce de gördüklerinden bahsediyordu... Herkesin bir fikri vardı ama doğrusu hakkında bilgi verebilecek kimse yoktu.
Ah, pardon. Tek bir kişi vardı. O bilgiyi asla onlara vermeyecek kişi... Biraz sonra kamara odasının kapısı aniden açıldığında içeriden çıkacak korkutucu yüzün sahibi.
Kapı herkesin öyle beklemediği bir anda açılmıştı ki birçok kişi yerinde sıçradı. Tüm gürültü kesilmişti. Herkes toparlandı ve bakışlarını oraya çevirdi.
Minho ise hiçbirine bakmıyordu. Bakışlarında yalnızca onu iyi tanıyan kişilerin seçebileceği bir sinir vardı. Diğerleri onu sert bir korsandan fazlası olarak yorumlamazdı o an.
Onu iyi tanıyan kişilerden biri olarak Wonho, tedirgin bir şekilde yanına yaklaşan tek kişi oldu.
"Her şey yolunda mı kaptan?"
Minho etrafta dolandırdığı bakışlarını ağır bir şekilde ona çevirmişti böylece. Aynı yavaşlıkla başını salladı. Sonra eklemişti, "Hadi. Gidiyoruz."
Önlerindeki iki saat boyunca da ekibiyle tek konuşması bu olmuştu.
Minho gemiden atlayıp iskeleyi yürümeye başladığında ekibindekiler birbirlerine baktılar şaşkın bir şekilde, sonra kaptanlarının peşine düşmüşlerdi. Tüm adayı dolaştılar. Minho en önde; Yanında Wonho, onları takip eden ekibin büyük çoğunluğu, ve kalanlar ise gemide kölelere bekçilik yapıyordu.
Beraberce yürüyen 16 kişilik bu grup kalabalıkları nedeniyle geçtikleri her sokakta dikkatleri kolayca üstlerine topluyordu. Ama tek nedenin bu olduğunu söylemek de doğru olmazdı.
Orası bir ticaret adasıydı ve bazenleri sokak ortasından küçük, arabalı grupların geçmesine halk alışkındı. Bu grup ise, her hallerinden belliydi ki öyle bir ticaret grubu değildi. Onlarda asıl dikkati toplayan şüphesiz hepsinin o ağırbaşlı hareketleri, bellerindeki keskin kılıçları ve kabaca kıyafetleriydi.
Adaya yabancı bu kalabalığın üzerinde dolaşan bakışlar en öne varıp Minho'yu bulduğundaysa oldukça tedirgin bir hâl alıyordu. Sanki ayıp bir şeymişçesine hızla başlarını çeviriyorlardı ve onları göremeyeceği ana gelene dek kimse ona tekrar bakmıyordu. Kendisinden önce namı elbet buraya da yayılmış olmalıydı.
Minho'nun da gözünden kaçmıyordu etrafındakilerin bu tavırları. Ki bu her zaman hoşuna giden bir olay olmuştu. Ona insanların üzerinde yarattığı gücü hatırlatıyordu. O bu gücü hak etmişti, ve elinde tutmanın verdiği haz muazzamdı.
Bu şekilde birçok yere girip çıktılar. Minho nerelere bakması gerektiğini biliyor gibiydi. Ekibi yalnızca sessiz bir şekilde onu izliyor, o girdikleri yerde birileriyle konuşurken kapıda onu bekliyor ve sonra devam ediyorlardı.
Wonho şaşırmıştı doğrusu. O gün Minho uzun zamandır görmediği kadar garip davranıyordu. Veledin biriyle odada uzun bir konuşma yapmış, içerde fazlasıyla sinirlendiğini gösterircesine bir sürü gürültü çıkarmış, sonra da hiçbir şey olmamış gibi yanlarına dönüp onları bu sakinlikte komuta etmeye başlamıştı.
Minho sinirine hakim olma konusunda hiçbir zaman iyi olmamıştı. Wonho'yu en çok şaşırtan buydu. O gün sanki hislerini bir kaba kilitleyip gemiden öyle ayrılmış gibi davranıyordu. Bu daha çok Changbin'in yapacağı bir davranıştı.
Kim bilir, belki de o yanlarında olmadığı için böyle davranıyordu.
Onun nerede olduğunu merak etti Wonho. Bir süredir onu doğru düzgün göremiyordu. Ki o gün, hiç görememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wildfire [ minsung & changjin ]
FanfictionKral, dönemin en tehlikeli korsanlarından olan Lee Minho'yu yakalayan kişiye 600.000 won ödül vereceğini duyurmuştu. Çok geçmeden yeni bir duyuru yayıldı, bu defaki Lee Minho tarafındandı. ''Beni yakalayan kişiye 6 milyon won vereceğim.'' ~• iki shi...