Kartlar değişmişti. İşi kaptanın kararlarına bıraktı Changbin, bunu asla sesli dile getirmeyecek olsa da o an Minho'nun kendisinden daha doğru kararlar alacağını kabullenmişti. Ona komik gelen kısmı, bunu yapanın normalde hep kendisi olmasıydı.
Minho düşünmeden, hisleriyle hareket ederdi her zaman. İç güdülerine güvenirdi. Changbin ise ortaklıklarındaki gerçekçi, akılcı taraf olarak atladığı bir şey varsa onu uyarır ve işi daha salim yapmalarını sağlardı.
Bu defa ise tam tersiydi. Ve Minho'nun söylediğine göre de sebebi o çocuktu. Bir köle. Adı Hyunjin.
Changbin bunu bir süre daha kabul etmeyecekti.
Şimdi iki yoldaş, meşe ağacından yapılma eskimiş masanın en gözler önünde olan sandalyelerinde oturuyordu. Masada onlardan başka oturan yanlızca iki kişi vardı: Bir saat kadar önce Changbin'in kendinden geçirdiği tefeci ve en sadık adamı. Kalan tüm ekip ayakta ve kendi kaptanlarının etrafında dizilmişlerdi.
Masada onlara bir sandalye vermek onların ismini tanıdıkları anlamına geliyordu. Onlara karşılarında bir yer verdikleri... Bu yerin ne olacağı ise birazdan belli olacaktı. Belki bir müttefik, belki bir düşman, belki de bir yabancı.
Bunun olmasını Minho istemişti. İşleri doğrudan savaşa sürüklemek istemiyordu. Korsanlar için kurdukları ordu bir ganimetti. Kaybedecekleri adam sayısı çoğu savaştan daha önemli olurdu onlar için ve eğer kaybedeceği adamları yarıdan fazlasını geçecekse ödül ne kadar büyük olursa olsun asla bir savaşa girmezlerdi.
Tam da bu sebepten, korsanların bu zayıflıklarını bilen bu tefeci grubun onlara büyük bir savaş açacaklarını ön görmek zor değildi. Açacakları büyük bir savaşla hırpalanan elebaşlarının intikamını, kazanamayacak bile olsalar verdikleri hasarla alabilirlerdi. Bu Minho için ve de sahip olduğu unvanı için büyük bir tehlikeydi.
Yine aynı sebepten bu hırpalanmış adam her şeyden önce bir mahkûm olarak görülmemeliydi. Bu yüzden, asla onunla böyle bir masaya oturmayacak olan Minho, bu karşısındakini küçük görmesinden dolayıydı, şu anda o adamla karşılıklı oturuyor ve bir anlaşmaya varmaya hazırlanıyordu.
Bunların hepsi Changbin'in ilk defa aklıyla değil duygularıyla hareket etmesi sonucu olmuştu. İşte, Minho da sen zaafı olabilecek bir adam değilsin derken tam olarak bunu kastediyordu.
Bir zaafa sahip olmak, onlar gibiler için böyle sonuçlara yol açardı.
"Şu an sizinle bir anlaşmaya varmak için hiçbir sebebim yok."
Adam, masaya ne için oturmuş olduklarından haberdar bir şekilde söyledi. Yine haberdar olduğu bir başka şey de ortadaki kozdu, intikam almaya kalkarsa kazanacakları bariz daha cazipti. Aklını kullanabilen her adam bunu seçerdi.
Özellikle karşısındaki sıradan bir korsan da değilken. Eğer tahminlerini geçer ve intikamı yalnız hasar açarak değil, açtığı savaşı kazanarak bitirebilirse kazandığı ödül katlanarak artacaktı.
O Lee Minho'ydu. Başına konmuş ödülden tüm kıta haberdardı.
"Buraya gelirken kim olduğunu unutmadım Jun, sen kazancının peşindesin. Tüm tefeciler aynı değil misiniz zaten? Aç gözlü, doyumsuz, kendini bilmez..."
Söylerken sandalyesini sertçe geriye itti ve ayağa kalktı Minho. Sandalyenin gıcırdaması loş odanın tamamında yankılanmıştı. Ön sıradaki birkaç kişi ona alan açmak için geriledi. Minho kendisini izleyen adama doğru adımlamıştı.
"Ama anlaşılan sen benim kim olduğumu unutuyorsun." Minho şimdi Jun'un, bu adamın piyasada bilinen takma adıydı, başına gelmiş ve ona dönük bir şekilde masaya oturmuştu. Tek bacağı masadan aşağı sarkarken diğeriyle de yerden destek alıyordu. Ağır bir şekilde Jun'a doğru eğildi ve yüzleri arasında birkaç milim kalınca konuştu. "Benim başıma ödül konmasının bir sebebi var. Bu ödülden haberdar olmasına rağmen kimsenin bana yaklaşmamasının da... Çünkü ben yenilmezim, Jun. Sen değil, beni kimse yenemez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wildfire [ minsung & changjin ]
FanfictionKral, dönemin en tehlikeli korsanlarından olan Lee Minho'yu yakalayan kişiye 600.000 won ödül vereceğini duyurmuştu. Çok geçmeden yeni bir duyuru yayıldı, bu defaki Lee Minho tarafındandı. ''Beni yakalayan kişiye 6 milyon won vereceğim.'' ~• iki shi...