12 | "Hatta öyle arsızca yapardım ki çekinen kişi de sen olurdun."

853 146 116
                                    

Restoran, küçükçe bir ev ve sokağın sonundaki gözden ırak manav. Jisung bu üç yer arasındaki döngüsünü başka hiçbir yere giderek bozmuyordu. Gününün epey bir vakti zaten restoranda geçiyordu; siparişler, depoya mal giriş çıkışı, bazen mutfaktaki ayak işleri... Sonra genelde evine geçer, bazenleriyse manava uğrayarak alışverişiyle bir farklılık eklerdi rutinine.

Eskiden çalıştığı yer bu adada olmadığından öncesinde burada yaşamıyor olduğunu tahmin ediyordu Minho. Dolayısıyla uğradığı bu ev ya onun değildi ya da buraya geldiğinde tutmuş olmalıydı. Ki ikincisi, Minho'ya biraz uzak ihtimal geliyordu.

Büyüklüğüyle orantılı olarak diğerlerinden daha işlek olan bu ada oldukça pahalıydı da. Konutlaşma daha fazla olsa da fiyat konusunda pek yardımcı değildi. Eğer buradan bir ev almak istediyse eski evini satsa bile üzerine bir birikim eklemesi gerekirdi Jisung'un. Ve kıt kanaat geçiniyor gibi duran çocukta öyle bir birikimin bulunacağı izlenimini alamamıştı Minho.

Böyle bir pahalılık mevcut olduğundan lüks sokaklar ve büyük malikâneler beklenmesin, yanlışlık olur, Jisung'un kaldığı bu ev kesinlikle öyle mükemmel bir ev değildi.

Merkezde değildi, rıhtımda değildi, ıssız bir ara sokağın köşedeki küçük ve tek katlı binasıydı. Sokakta sadece bir tane lamba bulunuyordu ve bu ıssız sokağın ışığı lambalar alevlendirilirken son sıralarda olduğundan Jisung eve girdiği sıra sokağı hâlâ karanlık olurdu. Yalnız kendi evindeki birkaç lambayı yaktıktan sonra bir adamın da gelip sokaktaki lambayı ateşlediğini görürdü. 

Sessiz bir sokaktı. Merkezdeki pazardan ve gürültüsünden uzaktı, civar binaların hepsi sessiz sakin hallerini sürdüren yaşlılardı.

Minho'ya bunların hepsi oldukça iç karartıcı geliyordu. Rıhtımda bulunan o enerji buradan tamamen sömürülmüş gibiydi. Ve Jisung'un kaldığı ev... O tamamen başka bir olaydı.

Bir dirsek atsa kırılacakmış gibi duran ahşap kapısı, ve ahşap pervazlarından düşmek üzere gibi duran tozlu camları vardı. Tek katlı olduğu gibi öyle de küçük bir evdi ki dışarıdan bakarken tek odalı gibi duruyordu.

Belki, neredeyse tüm hayatı boyunca bir gemide yaşamış olan Minho için bu kadar garip geliyordu tüm bunlar. Gemide onun için çok fazla özgür alan vardı sonuçta. Bir çatısı yoktu en başında, gökyüzü vardı onların üstünde. Küçücük bir odaya sıkışmış gibi hissetmezdin. Duvarlar üstüne gelmezdi. Temiz hava istediğin kadar yanındaydı. Küçük kamarası ve ekibine göre de içinde taşıdığı genişçe alanıyla oldukça güzel bir yaşam alanıydı gemileri.

Orada kendi ışıklarını kendileri yakıyorlardı. Manzaraları onlar her istedikçe değişiyordu, ve evleri her nereyi istiyorlarsa orada olurdu.

Burada, birbirine oldukça benzeyen tüm bu küçük evler ise birer hapis odası gibiydi onun gözünde.

Bir akşam daha, güneş batarken, arkasına düşmüş yürüyor olduğu Jisung ise besbelli bunu hiç dert etmiyordu.

Hava ılıktı o gün. Güneş her gün daha geç batmaya başladığından saat 8'i görmüşse de daha turuncuydu gökyüzü. Jisung yorgundu. Elinde manavdan aldığı birkaç torba sebze, evine doğru yürüyordu ağır adımlarla. Minho ondan dört metre gerideydi. Elleri cebindeydi, Jisung'un adımlarına uyum sağlamıştı.

Biraz sonra da o eski evin önüne geldi her zamanki gibi. Kendisinden biraz önce içeri girip gözden kaybolmuştu bile Jisung. O yüzden Minho artık onu göremeyeceğinin bilincinde biraz daha yaklaştı. Zaten içeride biri var mı diye biraz yoklayıp, gelecek herhangi birini gözlemesinin biraz ardından kendisi de ayrılacaktı. Eğer kapının aralık bırakılmış olduğunu görmemiş olsaydı...

Wildfire [ minsung & changjin ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin