16. Bölüm •

27.1K 1.7K 222
                                    

Merhaba.
9K olduk! Hepinize teşekkürler. ❤️
Ailemiz git gide büyüyor. Hazır yeri gelmişken bir şeyler söylemek istiyorum. Burada sadece yazmak için yokum. Bana istediğiniz zaman mesaj atabilirsiniz, dertleşebiliriz. Size abla, kardeş ya da dost olabilirim. Eğer sorunlarınızı paylaşmak, konuşmak isterseniz hiç çekinmeyin. Bana dilediğiniz zaman yazabilirsiniz. 💞

Umarım, beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 🙏🏻
Sizi seviyorum, iyi okumalar. 🌸

Topraktan doğan her beden, acıyı elbet tadardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Topraktan doğan her beden, acıyı elbet tadardı.

Izdırabın değdiği her yürek uzun bir süre acıyla kavrulurdu belki lâkin bu sızı, mutlak son bulurdu.

Fakat bizim gibilerin acı ile verdiği savaş bile diğerlerinden farklı olurdu. Ailesizliğin yahut fersiz bir geleceğin tutturduğu matem mütemadiyen sürüyordu. Yaşamla aramızdaki mahzun mücadele, hiç sulh ile sonuçlanmamıştı. Dünyanın kirli yüzü, bizi cılız kollarımızdan kavramıştı bir kere. Hayatın sunduğu kirli bataklıktan çıkmaya çabaladıkça daha da derine batardık. Mukadderatımız, uğursuz ve kötüydü.

Karşımda, dudaklarından yükselen gri dumanla nefeslenen Alaz'da böyleydi işte. Ruhundaki, sahir umutsuzluk benim için bir hayli tanıdıktı. Siyah hârelerinden yansıyan karamsar ifade, çocukluğumdan; gençliğimden hatta hayatımın her kesitinden kopup gelmiş gibiydi. Çehresini, zehirli bir sarmaşık gibi donatan hissizlik seciyesinden değildi. Belki, Alaz'ın fıtratı gülmek yahut güldürmek üzerine dayalıydı lâkin bizi dudaklarımızdaki tebessümü silmeye itmişlerdi. Koca bir ağacın, ucundan sallanan mutluluk bizim için Tanrı'nın yasakladığı meyveydi yalnızca.

Rüzgar, altında oturduğum çam ağaçlarının kokusunu taşıdı ve burnumdan içeriye iliştirdi. Gözlerimi, kenetlediğim suretten alarak elimi çenemin altına koydum.

Bir gün sonra, toparlanacak ve iyileşmiş gibi görünecek kadar güçlüydü Alaz. Düne nazaran, hârelerinde biriktirdiği hüzün damlalarını dağıtmış, yerini yeniden o buz gibi ifadeye bırakmıştı. Fakat biliyordum, acı hiç geçmesede daima saklanırdı ruhumuzda. Elimizi ateşe daldırırdık ama yine de yandığımızı söylemezdik.

Ellerimi usulca boynuma götürüp ovuşturdum. Alaz'ın yanında olacağımı söylemiştim. Lâkin durmadan düşünüyordum bunu. Nasıl... nasıl yardım edilirdi ruhu kırık bir insana? Bana kim yardım edebilmişti? İç geçirdim yeniden. Yaralı bir insanı, yaralı bir kalpten başka kimse anlamazdı.

"Gidecek misin terapiye?" diye, dürttü Emir kolumu. Durgunca, bakışlarımı sabitlediğim betondan kaldırdım ve kolumdaki saatin kayışını düzelterek kafa salladım. "Saatim gelmiş," dedim, omuzlarımı silkmeden hemen önce. "Gideyim." Bir köşede sessizce oturan Rüya'ya döndüm ve kolunu okşadım usulca. Durgundu. O da, herkes gibi ailesini ya da eski hayatını özlüyor olmalıydı. Gözleri, kolundaki elime kayınca gülümsedi ardından yeniden önüne döndü. Oturduğum kaldırımdan ayaklanarak bacaklarıma ve kalçama yapışmış toz taneciklerini silktim bir kaç sefer.

TARUMARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin