19 Nisan 2013
"Gözlerinizi kapatın ve kendinize bir şair seçin. Sonrasın da o şairden sizi en çok etkileyen parçayı okuyun"
Önümdeki defterin boş sayfasına rüyamda gördüğüm çiçeği çizerken edebiyat dersini yarım dikkatle dinliyordum. Yan tarafım da oturan Alp çizdiğim şeyi yan gözle incelerken ne çizdiğimi anlamaya çalışıyordu. Rastgele rüyama girmiş bir çiçekti. Alt taraftaki gölgelendirmeyi tamamladığım da hocanın bana seslenmesiyle çizime devam ederek konuştum.
"Senin Ece? Hayatın da yeri olan şairi bilmek isterim."
"Dosteyevski der ki : 'Gücümü içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.' Hayatımda sadece yeri yok yön de veriyor." Yüzünde ki bilmiş gülümsemesinden ödün vermeden, söylediklerine vereceğim cevabı bilmeden konuşmaya başladı.
"Dosteyevski şair değildir Ece. Bu kadar basit bir ayrımı yapamıyorken derste resim çizmek mantıklı mı ?"
"Sizce şiir nedir. Ben derste şiir içinizdekileri süsleyerek söze dökmektir dediğinizi çok net hatırlıyorum. Dosteyevski'nin yoruldum demek yerine kağıda döktüğü bu sözcüklerin size şiiri anımsatmaması gerçekten çok üzücü. Şairlerin bile çakma olduğu bu dönemde gerçek şairleri yazar diyerek söndürdüğünüz için sizi affetmeyecek bir geçmiş var peşinizde. İçinden bir parça kopararak yazılan her şey şiire dönüşebilir." Ve zil.
Çalan zille hoca ters bakışlarını bana yönelterek masanın üzerindeki kitaplarını ve dosaysını aldı. Onun kapıdan çıkışını izlerken yüzümdeki ifadesizliği korumakta ısrarcıydım. Önümde ki defter yan tarafa çevrilirken adını bilmediğim bir çocuğu gördüm.
"Lotus çiçeği." Gözlerimi bir iki saniye gözlerinde sabitleyip tekrar defteri önüme çektim. Geçişleri yapmaya devam ettim.
"Eski bir Mısır inanışına göre Güneş Tanrısı Nun'u simgeler. Çok uzun zaman önce güneşin üzerine doğduğu suların birin de görülmüş. Görülen hiçbir çiçeğe benzemiyormuş. Geceleri kapanıp suyun altına giriyor, güneşle beraber tekrar su yüzüne çıkıyormuş. O zamandakilere göre yeniden doğuyormuş. Yeniden doğuşu simgeler hale gelmiş bir süre sonra. Bu kadar ender görülen bir bitki o zamanlarda kutsal sayılıyormuş. Farklı renkleri görülmeye başlamış. Beyaz manevi mükemmelliği simgelemiş,pembe aydınlanmayı. Kırmızı aşkı tutkuyu, mavi bilgeliği. Ve Mor Lotus. Budizm inanışında Cennet tanrısı Mor Lotus çiçeği üzerin de otururmuş. Özü yani kendin olmayı temsil eder. Yeniden doğuş ve sen olmak. Her gün sen olarak doğmak."
Rüyamda gördüğüm de mordu. Ama bana göre bir anlamı yoktu. İçimde çıkmayacağına inandığım her şeyi ruhuma gömmüştüm. İstesem de yeniden doğamazdım.
"Anneannem 'Lotus görmüşsen eğer ona kalbinle bak 'der. Sen de kalbinle bak. Kim bilir belki de kalbini senden iyi biliyordur."
Yanımdan kalkıp gitmesiyle defterin alt tarafına tarih atıp şu cümleyi yazdım.
Lotus değilsen eğer her gün doğamazsın...
19 Nisan 2021
Batuhan'ı eve getireli iki gün oluyordu. Anlatamayacağım kadar fazla naz yapıyordu ve canımı okuyordu. Aslın da hoşuma gidiyordu. Öhm..
"Miray."
Elimdeki meyve kabuklarını çöpe atıp derin bir nefes aldım. Meyve tabağına çatal yerleştirip tepsinin içine yerleştirdim.
"Geliyorum geliyorum. Sadece 3 dakikadır yokum."
Koltuğun yanına yaklaşırken elindeki kumandayı yan tarafına bırakmıştı. Elimdeki tepsiyi sehpahanın üzerine bırakıp bileğimden beni kendine doğru çekti.
"3 dakikada da özlerim ben Miray'ım. Kaybetmmeye her an çok yakınım. Ruhun ruhum da elin elim de olsun." Hipnoz olmuş gibi gözlerimi gözlerinden ayırmadan başımı sallarken elini enseme çıkarmıştı. Dudağımı dudaklarına yaklaştırdığın da bileğimi ondan kurtarıp dikleştim. Ellerimi arkamda birleştirip sinsi ama sevimli gülüşümü yüzüme yerleştirdim.
"Sana meyve tabağı hazırladım." Yüzündeki gülümseme büyürken başını iki yana sallayarak sehpahadaki tepsiyi aldı. Biraz daha dikleşip kolundakii serumu diğer tarafa geçirdi. Yan tarafında açtığı yere elini vurduğuna boşluğa yerleşmiştim. Çatala batırdığı elmanın yarısını yerken diğer yarısını bana uzattı.
"Bir şey isteyebilir miyim ? " Kafamı onaylar şekilde salladığımda ağzımdaki lokmayı mideme göndermiştim.
"Oda da kol saatlerim olduğu çekmecede kadife yüzük kutusu. Alıp gelir misin? " Yanından kalkıp yukarı çıkmıştım. Çekmeceyi açtığımda bordo renkli kadife yüzük kutusu kol saatlerinin arkasında bir yerdeydi. Alıp tekrar çekmeceyi kapatıp aşağı indim. Kalktığım yere tekrar otururken kutuyu eimden almıştı. Tepsyi tekrar ara sehpahaya bırkıp yüzük kutusunun kapağını kaldırdı. Mor Lotus Çiçeği yüzüğü.
"Lotus çiçeğinin efsanesini henüz lisedeyken bu yüzüğün gerçek sahibinden öğrendin. Rüyana rastgele giren ve senin çizdiğin bir çiçekti. Neden çizdiğini sorsalar öylesine derdin belkide. Aydın. O çocuk. Aydın daha iki yaşındayken kaybetti annesi. Trafik kazasından ya da hastalıktan olsa büyüdüğünde canını bu kadar yakmazdı gerçekler eminim. " Yüzüğü kutusundan çıkarıp eline aldığında taşlarıyla oynarken devam etti. "Aydın'ın annesi Nilüfer Hanım istanbul hanım efendisi olarak nitelendirilen kısımdandı. Ailesi soyluymuş. Krallıklara dayandığını bile söyleyenler olmuş. Bir gün Aydın'ı uyutup çalışma odasında ki masaya geçmiş. Mektup niteliğinde bir vasiyetname hazırlamış. Vermek zorunda kalmayı hiç istememiştir. Ve bir şifreli kağıt. Rastgele harflerin ve rakamların olduğu. O günün gecesine babasının silahıdan çıkan 4 kurşunla annesi ölmüş. Aydın'ı ölümden kılpayı kurtarmış Nilüfer Hanım'ın kız kardeşi. Tam 18'ine girdiği gün gerçekleri tam anlamıyla öğrendi Aydın. O günlerde onun yaptığı tek şey annesinin ismini araştırmak ve onun gibi birine rastlamak için dua etmekti. Seni gördükten sonra uzaktan bakmış bir süre. Benim sevdiğimi öğrenene kadar bakmış. Bir gün kapımı çaldı. Elinde bu kutu. ' Abi ona ver bunu ne olursa olsun.' dedi. Annesinden sonra en öok sana yakışırmış. Lotus'u güzel yapan acılara rağmen yeniden doğmakmış. Ne kadar reddedersem edeyim öldüğü gün bu yüzük yine bana geldi. Boynumun borcu bildim bunu sana teslim etmeyi. Ben seni çok sevdim. Onun sevgisine de şahidim. Bunu parmağında görmek için birçok şeyden vazgeçebilirdi. Takar mısın?" Elinden yüzüğü alıp avcuma hapsettim.
"Neden öldü ?" Elimi tekrar açıp yüzüğü parmağıma yerleştirirken konuştu.
"Şifreli kağıt demiştim. Cebir alfabesi olarak bilinen tuşlu telefon alfabesini biliyorsun değil mi ? Böyle bir alfabeyle babasının bütün suçlarını bir kağıda sığdırmış Nilüfer Hanım Sadece onlar da değil belgeler ve ona gerekli olan her şeyi. Babasını çökerttiği günün sabahı yatağında ölü buldular. Sebebine intihar dendi ama öyle olmadığını bilen sadece biz kaldık. " Bakışlarını yüzünden çek elimdeki çiçeğe çevirdim. Ne demişti Aydın bana 'Belkide senin kalbini senden iyi biliyordur.'
Başımı bana bakan Batuhan'a yaklaştırıp dudaklarını dudaklarımla örttüm.
"Sen dünyada ki hangi güzelliğe ödülsün?"
Bir kez daha dişlerini gösterip gülmesinin ardından bu sefer dudaklarım onun dudakları arasında hapsolmuştu.
Nilüfer Hanım'ın yüzüğü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görücü Usulü ✔
Novela JuvenilHer rengin bir anlamı olduğunu biliyor muydunuz? Mesela mavi; Sadakat demekmiş. Sadakati temsil edermiş. Mor asaleti, kahverengi güveni, pembe mutluluğu simgelermiş. Her rengin bir anlam olduğunu öğrendiğimden beri siyahım ben. Çünkü siyaha bakarsan...