Selamlar, selamlar... Beğeniler ve yorumlar beni gerçekten de çok mutlu ediyor. Bunun için sizlere çok teşekkür ederim.Beni destekleyen ve bu sürede başını ağrıtmama rağmen benimle ilgilenen Ayşe ablama ilgisi için çok teşekkür ederim. Bu bölüm ona ithaf edilmiştir.
Keyifli okumalar... :))))
CUDİ DAĞI OPERASYONU
Kendilerini bir kayanın arkasına atıp şarjör değiştirirlerken nefes nefeseydiler. Tam bir kıyametin arasında kalmışlardı. Kafalarının üzerinden vınlayarak geçen kurşunlar, karanlığı aydınlatan bombalar… Bir anda pusuya düşmeyi hiç biri beklemiyordu. Birden bire etrafları sarılmış yaylım ateşine tutulmuşlardı. Kafalarını bile uzatıp bakamıyorlardı çünkü kesilmeyen atışlar onları kapana kıstırmıştı.
Doğan alnından akan teri silemeyecek kadar meşguldü. Ne yapması gerektiğine karar verip harekete geçmek zorundaydı çünkü it sürünün içlerine girmesi an meselesiydi. Canının derdinde değildi sadece biraz ötede şehit olan arkadaşının açık gözlerine bakıp intikam ateşiyle kavruluyordu.
Yanındaki arkadaşına çevirdi bakışlarını. O da şarjörünü yenileyip bölüğün yardımına koşacaktı. Cudi dağının kayalıkları arasında bölük paramparça olmuş her biri bir köşeye dağılmışken bu zordu ama görev yerine getirilmeyi talep ediyordu. En azından Doğan bunu intikam için yapacaktı.
Erden yerinden kalkıp gidecekken onu omzundan tutup durdurdu.
“Sen sağa ben sola tamam mı?”
“Tamamdır!” dedi gözlerine dikkatle bakıp.
Doğan orada tereddüt görmedi. O da aynı duyguları yaşıyordu. Soluk soluğa kafasını salladı yeniden.
“Ölme tamam mı? Bana elli lira borcun var!”
Erden istemsizce güldü. Doğan bu şekilde ifade ediyordu silah arkadaşına olan sevgisini.
“Tamam lan! Buradan sağ çıkarsak alırsın paranı. Aksi olursa da hakkını helal et!” dedi Erden en son güçlükle yutkunmuştu.
Bu hengamenin içinde savaşıp canını vermekten başka neyi vardı ki elinde.
Doğan çenesini sıktı. “Helal olsun!”
Saklandıkları kayanın arkasından çıkıp kestirebildikleri hedeflere ateş etmeye başladılar. Doğan görebildiği ve duyabildiğinden daha fazlasına elverişli bir yerde değildi. Sadece karanlığı yaran kurşunların sesi vardı etrafta. Bu pusu her şeyi kötüleştirmişti.
Kayayı kendine siper etmiş olan itlerden birini indirdi Doğan. Tek atışta adamın kafasına delik açmıştı. Yere çömelerek hareket ediyor ve gördüğünü indirmeye çalışıyordu ama karanlık her şeyi zorlaştırıyordu. Boğazı kurumuştu Doğan’ın. Kendini sıkmaktan çenesi ağrımaya başlamıştı ama bu bir şey değildi.
Silah arkadaşlarından birinin daha yere düştüğünü görünce o tarafa doğru gitti. Silahını bir kenara bırakıp adamın kafasını elleri arasına aldı. Karanlıkta tek görebildiği göğsüne almış olduğu kanayan derin yarasıydı. Arkadaşı nefes almakta güçlük çekiyordu. Bu onun son çırpınışlarıydı. Adam öleceğini biliyordu. Son gücüyle şahadet getirdi ama tamamlayamadan bakışları tek bir yere sabitlendi ve canını teslim etti. O artık şehitlik mertebesine yükselmişti.
Uzaklardan bir yerlerden helikopterin gürültüsü geliyordu ama Doğan bunu duyamayacak kadar sağır olmuş gibiydi. Silah arkadaşının kolları arasında şehit olması her şeyi silip götürmüştü. Gözlerinden akan yaşların farkında değil gibiydi. Sadece elleri arasındaki adamın donuk gözlerine bakıyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Ne olacaktı şimdi? İçindeki öfke daha da körüklenmişken arkadaşının naaşını ellerinin arasında tutuyorken onu kim durduracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedai
General Fiction"Ne söylesem tarifin eksik kalıyor.Oysa; kalbi acıtan her ne varsa Sen hepsinden birazsın işte..."-Muhsin Ünlü