15 : smoking cigarettes on the ground

494 76 39
                                    

Havalar iyice soğuduğu için kalın giyinmek zorunda kalmıştım. Daralma vakitlerim gelmişti. Panik atak zihnimde kol geziyordu. Soyut bir şekilde boğulmak yetmezmiş gibi havalar vesilesiyle bu somut mânâya da denk düşmeye başlamıştı.

Uyku düzenimin iyice içine ettiğim için gece bölük pörçük yakalamaya çalıştığım uyku macerasının sonunda sabah alarmı duymamak için kapatıp hazırlanmış ve direk okula gelmiştim kızlardan önce. Beni görünce şaşırmışlardı. Raisa'nın ailesi Çin'den sonunda döndüğü için rahat takılamadıkları için bir yığın zırlamıştı.

İlk derse böylece dakikalar kala gözlerim Jaemin'i bulmuştu, donuk ifadesiyle, tam anlamıyla buzdağına dönüşmüş haliyle ağır adımlarla yürüyüp sırasına geçmişti ama önümdeki sıraya oturmayalı haftalar oluyordu. Orta kısımlardan, bana uzak bir yere oturuyordu artık. Onu görünce gerginliğim arttı. Bana iyi şeyler hatırlatmıyordu artık.

"Sınavdan sonra buyrun cenaze namazıma."

"Saçmalama Raisa. Hiç çalışmadım deyip tam not alıyorsun her seferinde." Diye isyan ettiğimde kafasını iki yana salladı.

"Bu defa sınıf birinciliğim devrilecek demedi deme. Şu kaşları düzeltmeye çalışmaktan motivasyonum intihar etti, toparlayamadım, evdeki bütün aynaları topladım. Babam bile dalga geçiyor incecik olmuş kaşlarım diye. Bilseler önceki halini, aman aman..." ince kaşlarını kapatan krem rengi bir balıkçı şapkası takmıştı bugün. Zar zor görebiliyordum onları.

"Sana da ders olsun. Sevgiliyle kaş almak nedir ya? Tamam saçlarını yaptırırsın falan ama ağdadır kaştır... Nasıl bir genişlik gavatlık bu Raisa ya? Seni tanıyamıyorum."

Kıkırdayıp yüzünü buruşturdu. "Ne oluyor sana be?"

Omuz silktim yalnızca. Öfkem, sinirim asla azalmıyordu hiçbir şeye karşı. Derin bir nefes alıp önüme döndüm. Ders başladığında uykum gelmişti, gece gelmeyen lanet uykum böyle olmadık yerde geliyordu işte. Not almaktan nefret ettiğim için sadece profesörü dinleyip önemli şeyleri kafamda kodladım. Slayt dağıtılacağı için çok da takmadım.

Iki saatlik blok ders boyunca kafam sıraya düşmesin diye gözlerimi irice açıp uzaklara dalmamaya özen göstersem de sınıftaki sessizlik ve profesörün stabil sesi zihnimi uykuya daldıracak cinsten olduğundan sonunda alnımı masaya dayayıp öylece kaldım. Profesör umursamayacaktı çünkü sorumluluk sahibi olduğumuz için dersi dinlemeyip sınavdan çakma hatamıza sahip çıkabilecek yaşta olduğumuzu söylerdi hep. Bu keşke gerçek hayatta da herkesin yaptığı bir şey olsaydı. Böylece benim sorumluluğumda olmayan şeyleri de ben umursamayabilirdim, hepsi üzerime yıkılmazdı.

Dersin bittiği söylenildiği an sınıftan ilk çıkan ister istemez gözüme çarptı. Sanki bir aciliyeti varmış gibi hızla sınıftan ayrılan Jaemin'in hızı beni şaşırtmıştı.

"Kafeteryaya gidelim. Feci tatlı aşeriyorum." Raisa çantasını koluna takarken ayaklandım.

Birlikte aşağı inerken Lily'nin merdivenlerin ucunda bizi beklediğini görmüştüm. Ikili bağladığı sarı saçlarından biriyle oynayıp duruyordu. "Sınavı berbat geçen kız suratı." Dedi kendi suratını işaret ederek. "Ben nasıl bir vasıfsızım acaba kızlar? 21. Yüzyılda Ingilizceyi sınav haldeyken asla çözemiyorum. Neden acaba? Neden?"

"Bunları kendine sor cevapları alınca halletmiş olursun." Dedi Raisa, kolunun altına aldı onu. Önden ilerlemeye başladılar. Onları arkalarından takip ettim ağır adımlarla. Başım ağrımaya başlamıştı.

"Kafamdaki soruların cevaplarını bulsam, çözmüş olurum, size de sormamış olurdum değil mi?" Diye cevapladı onu Lily. Ondan biraz kısa olduğu için kardeşi gibi görünüyordu, Raisa'nın kolunun altındayken.

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin