2 : fighting for your way is mean losing something

694 90 100
                                    

Bitmiş gibi hissettiğinde daha fazla cümle kurmak istemezsin. Durursun sadece. Kısa cümlelerin vardır. Cümle bile olamayacak kelime yamaları. Bir de sen. Yüklemi pek önemsiz. Sen sadece.

Uyanınca yaptığım ilk şey boş bakışlarımı tavanda gezdirmek olurdu hep, yine öyleydi. Ama bu benim odamın tavanı değildi.

Kaşlarım çatıldı. Kafamı sağa çevirdiğimde siyah giysi dolabının üzerindeki aynaya yansıyan arka duvardaki pencereyi ve iki kişilik yatakta yatan kendi benliğimi gördüm. Küt siyah saçlarım darmadağınıktı. Yatak çarşaflarıyla aynı renkte olan beyaz ince bluzum ve mavi jeanim hala üzerimdeydi. Kaçırılmışsam eğer kişiler organlarıma el koymamıştı. Henüz.

Odanın içini loş yapan ışığın nereden geldiğini bulabilmek için kafamı çevirip kapıyı aradım. Odanın kapısı sonuna kadar açıktı ve koridor duvarına yansıyan beyaz ışık yakından geliyordu. Bir anda bir gölge belirdiğinde duvarda yattığım yerden doğruldum. Çantamı yanımda buldum. Az sonra odaya, onu en son gördüğümdeki giysilerle ve elinde bir bardak olan Jaemin girince kaşlarım daha da çatıldı. "Burası neresi?"

Cevap vermeden komodine doğru uzandı.

"Beni buraya neden getirdin?"

"Kahve."

Kaşlarım havalandı. "Kahve?"

Bardağı komodine bırakıp bana baktı. "Hı-hım." Dedi kafasını olumlu bir şekilde sallayarak.

"Kızların haberi var mı? Onlara bir şey söylemedin değil mi?"

"Kahveyi iç. Sonra taksi çağıracağım evine gidersin." Dönüp odayı terk ettiğinde tavrı karşısında kaşlarım havalandı ve öylece kaldım.

O ciddi miydi?

Ama suç bendeydi. Neden birinin beni eve bırakmasına izin vermiştim ki? Biri beni eve bırakacağı zaman hep hatalar doğardı. Vaera Lee de sonuçlarına katlanırdı.

Aptal kafam. Aptal.

Çantamı alıp yataktan kalktım ve odadan çıktım. Koridorda ilerleyip birkaç adım atınca ışığı yanan yerin mutfak olduğunu fark etmem, tezgâhın orda oyalanan Jaemin'i görünce uzun sürmedi. "Sen beni neden evine getirdin? Kimden izin aldın? Ben sana beni evine götür mü dedim? Neden evime bırakmadın beni?"

Kafasını eğmiş dalgın ancak dikkatli bir şekilde bir şeyler doğrarken bana bakmadı bile. Bu da benim daha da gergin olmama neden olduğundan sert bir verip tezgaha yaklaştım. "Sana diyorum? Duymuyor musun beni? Cevap versene."

"Bayıldın. Buraya getirdim. Bayağı ağırmışsın bu arada sonra pişman oldum ama artık geçti. Bir saattir yatıyorsun. Taksiyi çağırdım birazdan gidebilirsin."

"Sen..." dudaklarım aralık kaldı onu izlerken. "Kendini cidden ne sanıyorsun?"

Cevap vermedi yine. Dudak büktü bilmiyorum anlamında.

Burnumdan sert bir nefes verip güldüm. "Anladım. Evet, anladım. Sen tam olarak o erkeklerdensin. Hani susup susup konuşunca çok iyi konuşan, filmlerdeki başrol saf kız karakterlerin kalbini böyle onları evine getirip dibine girerek umursamaz haller sergileyerek çalan karaktersin."

Bakışlarını bana çevirdiğinde doğru cümleleri doğru seslendirdiğimi hissedebilmiştim. Yüzüne vurmadığın zaman bakmazlardı bile zaten.
"Ben mi?" Dedi gözlerini hafifçe kıstı sonra düzeldi ve durgun bir tavırla iki gözüm arasında dolandı gözleri. "Ben bir karakter değilim."

"Nesin?"

"Bir insanım. Normal. Yaşayan. Dünyadayım. Gerçek olanda. Film ya da başka bir şeyde değil."

Kısa cümleler... Kısa cümleler. Cümle bile diyemeyeceğim yamalar birikip bitmişliğin dizelerini verdiler.

Cevap vermek için dişlerimi sıkıp gözlerimi kaçırdım ve kaşlarımı çatıp kendimi topladım. "Neden böyle davranıyorsun o zaman? Umursamaz haller, tek tük kelimeler, yüzüme bile bakmadan konuşman falan... Nedir senin olayın?"

"Ben sana neden bayıldığını soruyor muyum?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Bir hastalığım var. Öyle olur olmadık yerde saçma sapan bayılıyorum. Sana denk geldi. Gelmez olaydı ama artık iş işten geçti. Sor ya da sorma, bil ki aklına aptalca şeyler gelmesin."

"Gelmemişti."

Dudaklarım aralık kaldı. Kafamı hızla sallayıp, "Peki." Dedim hızla. Sinirlerimi bozmuştu. Bunu belli etmemek için kollarımı göğsümde toplayıp etrafa göz gezdirdim. Yemek hazırlıyor gibi bir hali vardı. Aldığım nefesler ciğerlerimdeki boşluğu fark etmeme neden olunca elimi cebime atıp sigara paketimi çıkardım ve bir tane alıp dudaklarımın arasına sıkıştırdım, çakmakla tutuşturdum.

Bakışlarımı ona çevirdim. Kaşlarını hafifçe kaldırmış, ne yaptığımı sorgular gibi bir hali vardı. Tek elimi arka cebime sıkıştırıp tezgaha yasladım tek dizimi kıvırıp. "Ne? Rahatsız mı oldun? Evine beni getirmende rahatsız olacağın bir durum olmadıysa bunda da olmamalı değil mi? Ister misin sen de?"

Ellerini kopardığı peçeteyle silerken gözleri beni süzdü. "Aşağıda beklesen daha iyi olur sanırım. Orda içmeye devam edersin."

Çektiğim dumanı ona doğru üflerken elimi tezgaha yasladım. "Beni buraya getirirkenki kafanda oluşan karakter olmadığımı fark edince hayal kırıklığına uğradın değil mi?"

"Neden bu kadar taktın karakterlere?"

"Bilmem."

"Uğramadım." Dediğinde kaşlarım çatıldı. "Hayal kurmamıştım. Kırıklığına da uğramadım. Sen uğramış olabilirsin."

"Beni evine getirip kovan sensin."

"Tutarsız davranışlar gösteriyorsun."

"Hayal kırıklığına uğramamıştın."

Durdu. Kafasını hafifçe eğip ciddiyetimi sorgulamak ister gibi yüzüme baktı. "Mark Lee'nin kız kardeşi olmana bin şahit isterim."

"Onun kız kardeşi falan değilim ben." Sigarayı tezgahta söndürüp bıraktım anında. "Kimden duyduysan ağır saçmalamış." Dediğimde burnundan sert bir nefes verdiğinde sırıttığını işittim. Dudakları hafifçe gerilmişti. "Ne gülüyorsun? Çok mu komik geldi?"

"Yok." Dudak büküp omuz silkti. "Dakikalardır bana oynayan kızın bir anda savunma mekanizmasına geçmesi tuhaf geldi."

"Sensin tuhaf." Dedim tükürür gibi sert ve hızlı bir tonda. "Savunma mekanizmasıymış. Sen onu hiç görmemişsin herhalde hayatında."

"Kafası uçmuş birine göre fazla ayıksın."

Gözlerim irice açıldı. Sonra kıkırdamaya başladım. "Karakterini açığa vurmaya mı karar verdin? Ne oldu o etkileyici kısa cümlelere?"

"Yorucuymuşsun gerçekten."

"-Muşum? Kim söyledi de onaylıyorsun sen bunu?"

Dudak büktü yine bilmem der gibi.

"Sen bir daha karşıma çıkma." Dedim. Çantamı koluma takmaya çalışırken dönüp mutfağı terk ettim. Parmaklarımı hırsla saçlarımdan geçirirken kısa olduğu için bu da kısa sürdü. Daha da sinirlendim.

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin