22 : we fell in love in october [the end]

421 55 25
                                    

Taylor Swift, Exile.

Hayatı boyunca başarısızlıkları çetele olarak kafasının içinde tutmuş biri olarak söylemek istiyorum ki, kendi başarısızlıklarım başkalarının benim hayatıma verdiği zararların yanında kar tanesi kadar kalıyor. Mesela biri beni incitmeseydi intihar etmezdim, çocukluk dönemimdeki travmamdan dolayı buna eğilimim olduğunu görmemek imkânsızdı. Ya da annem ya da babam veya hayatıma beni incitebilecek kadar girmiş olan herkes, beni incitmeseydi belki olduğumdan daha başka birisi olabilirdim. Bu arkadaş grubundaki huysuz, suratsız olan değil de ortamı hep neşelendiren o kişi olabilirdim.

Ama değildim.

Psikolog seanslarım haftada bir gerçekleşmek üzere düzenlenmişti. Bir hafta boyunca evde kalmıştım ve istesem isyan çıkarıp dışarı çıkabilecekken değil dışarı, alt kata bile inmek istemiyordu canım. Beni sarıp sarmalayan depresyonum günden güne daha beter bir hal almaya başlamış gibi hissediyordum tıpkı kanser gibi; onu atmaya çalıştıkça yendim dedikçe daha çok yayılıyordu vücuduma.

Çocuklar arada gelip gidiyordu, Jaemin her gün ya telefonla arıyordu ya da yanıma geliyordu beni ziyaret etmeye. Ama... Ama.

Bir şeylerin bir türlü tamamlanmayacakmış gibi hissetmemin sebebi neydi bilmiyordum. Tıpkı bir parçası kaybolan puzzle misali göğüs kafesimde tarifi olmayan bir eksiklik peydahtı, intiharımdan sonra daha net hissetmiştim bunu. Önceden annemin yokluğuydu ama şimdi nedeninin bu olmadığını ancak hissedebiliyorum. Ben hiç kendimle dertleşmemişim, kendime hak vermemişim gerçekten, kendimi hiç sevmemişim sevgi göstermemişim.

Ne olurdu babamın sevgisiyle yetinsem? Ya da onun karısıyla, karısının oğluyla. Neden hiçbir sevgiyi kabul etmemişim? Sırf annem yok diye, babam annemin intiharına neden oldu diye bana verilmek istenen bütün sevgiyi elimin tersiyle itmişim. Bunu şimdi daha net görebiliyorum. İnsanları kendimden öyle bir uzaklaştırmışım, öyle korkutmuşum gibi bana yaklaştıkları zaman, şimdi hepsi ben yalnız kaldığımda odama girmeye çekiniyor.

Bunu ben yaptım. Bunu kendime ben yaptım. İnsan kendinin katili bile olabilirmiş demek, daha iyi anladım.

Okula geri dönmek biraz olsun iyi gelmişti. Büyükbabamla birkaç kez daha görüşmüştük bu sürede. Bana annemle ilgili bir sürü anı anlatıyordu ve bu belki de psikologdan daha iyi geliyordu. Ne olursa olsun anılar ne kadar yaralasa da iyileştiriyordu da. İyileştirmese de kanayan yarayı durduran yara bandı görevi görüyordu işte anılar. Son günlerde kafamın içinde dolaşıp duran tek şey anılardı.

"Hava ne kadar açık... Yağmur yağacağını görmüştüm halbuki hava durumunda." Raisa elindeki telefonun ekranını kontrol ederken kampüste ilerlemeye devam ediyorduk, Lily; Raisa ve ben. Yan yana dizilmiş ritmik adımlarımızı binaya çevirmiştik.

"Güneşin kıskançlığıdır merak etme, her yağmur yağacağı zaman aynı yaygarayı koparıyor..."

"Az önce Güneş'e kıskanç mı dedin sen? Ne?" şaşkın bir tavırla Lily'ye döndü Raisa.

Lily omuz silkerken ellerini yüksek bel kotunun ceplerine sıkıştırdı rahat bir tavırla. Dudak büküp kafasını salladığında açık olan dalgalı sarı saçları omuzlarından arkaya uçuştu. "Güneş kıskançtır ve herkes bunu bilir. Her şey onun etrafında dönüyor falan..."

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin